05.03.2024
Politik gündem ile ilgili pek bir şey yazmadığıma dair yorumlar geliyor. Aslında hiçbir zaman tamamen destek verdiğimiz, aidiyet hissettiğimiz bir siyaset anlayışı olmadı. Dolayısıyla olayları arkaplanı ile değerlendirmeyi hep daha önemli gördüm. Geçen yıl mayıstan itibaren ise daha çok yapısal meselelere öncelik vermeye çalışıyorum. Neden? Çünkü ülkemizde siyaset neredeyse tamamen bir maskeli balodan ibaret.
Geçenlerde bir arkadaşıma ülkede milliyetçiye hasret kaldık dedim. O da abi sen bunu nasıl söylersin dedi. Bir toplumda yanlış bile olsa farklı fikirler oranı az da olsa olmalı, bu durum o toplumun dengesini bulmasını sağlar. Baksanıza Avrupa bizden çok çok daha az göçmen almasına rağmen göçmenlik meselesini kontrollü hale getirmek için sağ partiler yükselişe geçiyor. Biz de ise yükselişte olan sağ partiler var ancak kontrolsüz göçmen akınını destekliyorlar. Mesele göçmen karşıtlığı değil dikkat edin lütfen durumun kontrolsüz oluşu.
Muhafazakar denilen insanlar Osho müridi olmuş hatta onun fikirlerini tasavvufa bağlıyorlar. İslamın özünden uzaklaşıp Cuma, sakal, başörtüsüne indirgemek gibi. Seküler, Atatürkçü geçinenler rakı ya da bir posterden indirgemiş zaten. Biraz parayı bulan, okumuş olanları da kuantumcu, guru statüsünde 4 yıllık diploma ile insanlara akıl veren psikologları, yüzeysel alıntılardan ibaret sosyal medya hesaplarını takip ederek bir tür mastürbasyon yapıyorlar.
Gerçeklikle bağ kopmuş durumda. Herkes kendini avutacak bir mastürbasyon yöntemi, şekle indirgenmiş inançlar ve fikirler ile içerikten, düşünmekten yoksun, kaderinin ittiği yere gidiyor. Ölü toprağı serpilmiş gibi. Ancak mezarlık adabı da yok çünkü içi boş teneke misali çok fazla da gürültü çıkarıyorlar. Gürültü cansızlığı örter mi?
Öyle bir kısır döngü ki işte milyonlarca takipçisi olan bir popüler psikolog günde ortalama 2.5 saatini toplumumuzdaki insanların geçirdiği sosyal medya ile ilgili 650 takipçisi var, ‘gerçek arkadaş 10, zor gün dostu 1-2 diyor’ örtücü de ‘Sevgili dostum’ diye başlıyor ve sorun sende diyor. Ancak üzülme çünkü ‘sana özel değil, HEPİMİZ için geçerli’ bu durum. (Hepimiz? Ee yani çoğunluk her zaman doğru yolda mı olur?) Reis de dahil her şeye müstehakız o zaman! Ve de bireyin yok olup anonimleştirilmesine ne demeli! insanlara mahremini aç, iletişim kur ancak bir şey BEKLEME (ne bu? Neden zaman harcadığım, emek verdiğim bir şeyden BEKLENTİM olmasın) Akıl veriyor zayıf aklı ile ‘birilerinin yaptığı kötü şeyleri de yapamadığı iyi şeyleri de daha az kafaya takarsakmış HUZURLU olurmuşuz, unutmamalıymışız ‘insanlar sana karşı değilmiş kendinden yanaymış’. Ee yani tarafların hepsi haklı öyle mi? O zaman herkes haklı ise zemin, sistem, yani bu tezgahı kuran kazanıyordur.. çünkü herkes haklı ise haklılık anlamsızlaşır!
“İnsanların doğası hep böyleydi” diyerek normalleştirmeyi ve insanı yalnızlığa/güvensizliğe mahkum ediyor. Ne için? Üç kuruş para ve kendisinden bin kat daha temiz ve zeki insanların yaralarından faydalanarak itibar elde etmek için! Peki bu kimseye güvenmeyen/yalnızlığa üstelik sistemin kendisi tarafından mahkum edilen yeni insan ile örgütlenilebilir ve bir dava uğruna savaşılabilir mi? Elbette mümkün değil bu! “insani bağları yıkmak” diyor Bauman, sosyal medya iletişimi için. Bu sistemin örtücüsü ise zemini tartışmak yerine insanı suçluyor, gerçek insanlara şüphe ile bakmasını güvensizliği telkin ediyor.
Marx, Kapital’in önsözünde şöyle ifade eder “Perseus, avladığı devler kendisini görmesin diye sihirli bir başlık giyerdi. Biz ise devlerin varlığını görmemek için, sihirli başlığı gözlerimize ve kulaklarımıza kadar örtüyoruz.” Göz ve kulak gibi aklımıza ‘gerçeğin verilerini’ sunması gereken duyu organlarımız işlevsiz kalırsa, aklımız nasıl ‘doğru karar’ alabilir ki? Bir benliğimizden artık söz edilebilir mi? Biz artık anonimleşmiş/iradesizleştirilmiş olmaz mıyız?
Daha da beteri muhafazakarların tasavvufla, sekülerlerin ise içsel yolculuk, kişisel gelişim diyerek üzerinde uzlaştıkları Osho ise ‘Eskiden bilim adamları; gözlerimin, burnumuzun, kulaklarımızın ve diğer duyularımızın ve beynimizin gerçeğe uzanan koridorlar, köprüler olduğunu iddia ediyorlardı. Ama şimdi bu anlayış değişti. Şimdi duyularımızın ve beynimizin aslında gerçeğe giden köprüler olmadığını aksine gerçeğe karşı duvar ördüklerini söylüyorlar. Gerçeğin ancak %2’si bu duvarlardan süzülüp sana ulaşıyor. Gerçeğin %98’i dışarıda kalıyor. Ve sana ulaşan o %2 değişmiş oluyor. O kadar fazla engelden geçiyor, o kadar fazla ödün veriyor ki sana ulaştığında artık kendisi olmaktan çıkıyor. Meditasyonda beyni bir kenara koyarsın. Böylece gerçekle çelişmez ve her şeyi olduğu gibi görürüsün. Beyin niçin devreye giriyor peki? Çünkü beyin toplumun icadı, o toplumun senin içinde yaşayan casusu, unutmaki sana hizmet etmiyor. O senin beynin ama sana hizmet etmiyor. Sana karşı komplo kuruyor. Toplum tarafından şartlandırılıyor. Toplum içine bir sürü şey doldurmuş.
Osho gençlik yıllarımda çok zeki ve çapkın bir arkadaşın sürekli okuduğu biriydi. Onun etkisi ile ben de okumuştum. Sonra ‘boş bu neyini seviyorsun?’ demiştim. O da ‘sevdiğimi kim söyledi’ dedi. ‘Yahu nasıl, okuyorsun işte’ dedim. ‘Abi sen niye olayları faydacı değil de doğru/ideal olan yönüyle ele alıyorsun ki’ dedi. Kızlar arasında moda ve deneyimlerim Osho seven bir kadının ikna edilmesinin çok kolay olduğunu bana gösteriyor. Çünkü Osho; senin ifadenle (ki o zamanlarda benzer şeyler söylüyormuşum) birey olmayanları, topluma karşı dolduruyor sonra yalnızlaştırıyor ve en önemlisi mücadele etmeden benlik oluşturduğunu düşünen bu insanları manipülasyona açık hale getiriyor. Yani Osho benim için hedef kitle oluşturuyor sağolsun’ demişti. Ve eklemişti ‘bir kadın Osho’yu seviyorsa savunmasızdır. Manipülasyona aşırı açık haldedir. Tek yapmamız gereken üstadın bizim için var ettiği kadına onun dili ile konuşmak’ demişti. ‘Abi başka türlü aşk, derinlik vs diyen insan nasıl Rolls Royce ya da sex gurusu olabilir ki. Adam toplumsal değerleri ve dinleri hatta her türlü tanrıyı, ideolojiyi müritleri üzerinde yok edip, o boşluğu da kendilerini bulma adı altında, kendini tanrı yaparak başarıyor.
Gerçek insanı ortaya çıkarmalıyız her şeyden önce! Bilim ve endüstrinin önceliğini bilen.