29.05.2023
Osmanlı iyice genişlemiş, bir imparatorluk olmuştur. Avrupa için bunun en önemli psikolojik etkilerinden biri korkudur. Ancak daha da önemlisi ticaret sıkıntıya girmiştir. Karada ve Akdeniz üzerinden ticaret yolu tıkanmıştır. Oyun iyice sıkışmıştır. Bir çıkış bulunması gerekmektedir. Şartlar değişmiştir ancak hala kilisenin etkisinde bir Avrupa söz konusudur. Değişim gerçeğini bile görmekten aciz durağan bir zihniyet. Değişim falan hikaye. Mühür, kilise ve onun temsilcisi olan kralın elindedir, dolayısıyla Süleyman da onlardır. Kâğıt üzerinde tüm her şey bunlarındır ve de meşrudur. Ancak gerçekler kâğıt parçalarından ötedir.
Hayatın gerçekleri bu köhne düzeni sorgulatmaya ve bir seçenek aratmaya yönlendirir insanları. Kiliseye göre dünya düzdür ve okyanus çok açılırsa insanlar boşluğa dökülecektir. Korkunç masalsı hurafeler de çabası. İnsanlar bu somut daralmanın ve tehdidin karşısında kilisenin hiçbir insan tarafından doğrulanmamış hurafelerine karşı cüret ederek okyanuslara açılmaya başladılar. İşte kabaca coğrafi keşifler olarak bilinen olay böyle gerçekleşti.
İlk gidenler Hindistan diye yola çıktılar sonra Avrupalılar için yeni dünya olan Amerika’nın keşfedildiği anlaşıldı. Gasplar, zulümler, soygunlar, katliamlar vs vs… Ne de olsa kaşifler Hristiyan’dılar yani ‘Allah’ın adamıydılar’ kıtanın asıl sahipleri ise kafirdi yani her türlü kötülüğü hak ediyorlardı. Portekiz ve İspanyollar başı çekti bu macerada. Ancak yağmaladıkları mallarla elde edilen zenginliği büyük oranda kiliseye ve krala teslim ettiler. Köhnemiş bir zihniyete verilen destek ilerlemeden çok o köhnemişliği sağlamlaştırmaya yarardı. Öyle de oldu. Bunlardan bu yolu/metodu öğrenen İngiliz, Fransız ve Hollandalılar ise daha asiydiler. Eski Yeşilçam filmlerindeki gece gündüz çalışıp kazandığı parayı alkolik babasına teslim eden tipler değillerdi. İşte Endüstri devrimi öncesi kapitalist gelişmeyi başlatanlar bunlardı. Sonrası malumunuz zaten.
Bir olay daha anlatayım. Güncel bir olay. Cannes FF’de ilk kez bir kadın oyuncumuz ödül aldı. Merve Dizdar. Son Boğaziçi FF’de de ‘Kar ve Ayı’ filmi ile en iyi kadın oyuncu ödülü almıştı. Ödül töreninde Özcan Alper en iyi yönetmen ödülünü aldıktan sonra ödülü o sırada tutuklu bulunan TTB başkanı Şebnem Korur Fincancı hocaya ithaf etmişti. Salonda bulunan biri de tepki göstermişti. Bu olabilir protestolar doğal bir haktır. Ancak saygı sınırlarını aşıp ödül alan insandan rol çalmaya kadar varmamalı. Merve Dizdar da o ödül sonrası yaptığı konuşmada duruma tepki gösterince kul hakkı, şirk gibi temel İslami konularda sessiz kalan ancak semboller konusunda duyarlı olan sözümona muhafazakar medyada ve çevrelerde tam anlamıyla linç edildi. Bu olaylardan sonra Şebnem hoca serbest bırakıldı. ‘Oyunculuk kariyerinin bitmesi pahasına’ TSK’yı savunan bu yiğit ve de çok büyük oyuncumuzun kariyeri duyarlı insanlar tarafından değil bitmek yerine üst düzey evrensel dizilerde rol almaya başladı. Fetullahçılar tarafından her türlü iftiraya maruz kalan TSK başka TSK’ydı herhalde. Çünkü bu büyük sanatçımız ve onu savunanlar o dönemde Fetullahçıları ‘Hocaefendi müritleri’ olarak görüyor olacaklar ki pek seslerini duymadık. Uzatmayalım Merve, Cannes’da ödülü “Türkiye’deki mücadele eden kadınlara ve Türkiye’de hak ettiği güzel günleri yaşamayı bekleyen tüm mücadeleci ruhlara armağan ediyorum” dedi. Vaay Türkiye’ye hakaret etti diye bu kez de linç yedi bu taraflardan. Sanki ülkesini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine şikayet eden başbakan ya da cumhurbaşkanı görmemişiz gibi.
Üstelik Merve sinema tarihine adını yazdırdı. Ancak bu başarının binde birini ortaya koyamayanlar tarafından linç edildi. Şaka gibi ama başka bir şey çünkü pis kokuyor bu linçler!
Seçimler bitti. Adil bir seçim miydi? Elbette değildi. Terör örgütü lideri iktidar tarafından mitinglerde montajlı da olsa konuk edildi. Düşünebiliyor musunuz? Devletin en üstündeki insan bir tür terör propagandası yaptı! Ancak muhalefeti daha sonra konuşuruz. Sözüm aslolana yani gençlere. Bakın coğrafi keşifler misali bir gerçeklik ortada. Artık gerçeği görelim. Seçimden seçime kullanacağımız bir oy var. Onun da adilliğini gördünüz. Oyumuzu evet kullanalım ancak artık devlet imkanları ve bu şartlara mahkum kalmayın.
Bakın seçimler en temel anlamda bizim gibi ülkelerde iki şeye karar veriyor. 1- Devlet kaynaklı ihaleleri kim alacak. 2- Bürokrasiye kim girecek ve kim yükselecek. Artık bu kısır döngüyü kırma zamanı gelmedi mi? Devlet ve imkanları dışında bir seçenek düşünen coğrafi keşifleri başlatan bir ruh haline girilmesi gerekmez mi? Karada huzur yoksa denize açılmanın zamanıdır. İşinizde en iyi olmak, yabancı dillere hakim olmak, evrensel arenayı hedeflemek… Böylece çürümeden kurtulmak, onun parçası olmamak ve kimseye tenezzül etmeden kendi bileğinizin hakkı ile evrensel anlamda başarılı olmak, güçlenmek. Günü geldiğinde de zaten bu ülke er ya da geç sizlere ihtiyaç duyacak. İşte o zaman cumhuriyet değerlerine bağlı yeni bir Türkiye sizlerle varolacak. Çünkü bu ülkenin gerçek sahipleri sizlersiniz.
Kemal Tahir, Atatürk döneminde hapse atıldığında bile cebinde Atatürk resmî varmış. Soranlara da ben ne zaman umutsuzluğa kapılsam bu resme bakarım. Size de tavsiye ederim demiştir. Artık bu çürümüş sistemin moralinizi bozmasına izin vermeyin buna asla mahkum değilsiniz. Başka bir yol, pek çok coğrafi keşif sizleri bekliyor. Günü geldiğinde değer göreceğiniz zamanlarda da Kemal Tahir misali göreve hazır olmak için çalışın, çalışın, çalışın…
Onları abileri alkışlasın, sizi dünya. Onlar kendilerine propaganda yapsınlar. Sizler tüm dünyaya…