18.12.2023
İnsan neden belaya atlar ki? “Kader” filmindeki Bekir’in ailesi, eşi, çocukları, işi, düzeni vardı. Yine de o cennet misali huzurlu hayatını bir anda geride bırakarak kendini huzursuzluğun en fırtınalı denizlerindeki amansız mücadelelerin içinde buldu. Üstelik kaptanlık ya da denizciliğe dair hiçbir tecrübesi de yoktu. Önceki hayatının düzenli oluşunun getirdiği bir uyuşukluk vardı. Şimdilerde basında ‘Fatih Terim Fonu’ olarak adlandırılan davada müfettiş raporunda geçen ‘Ortalama zekaya sahip herhangi bir kişiden beklenmeyecek davranış’ cümlesi misali bir durum söz konusu. Adı geçen isimlerin ortalama zekanın üstünde olduğu açık olmasına rağmen neden bu tuzağa düşüyorlar. Çünkü stabil ve huzurlu, otoyol misali bir yolda otomatik pilotta gidiyorlar. Ülkedeki pek çok alanda zeka düşüklüğünün nedeni aslında tam da bu! Beşli hayır çetesine kapitalizm karşıtı biri olmama rağmen ben bile kapitalist diyerek ‘kapitalist’ kelimesini aşağılamaya cüret etmem. Çünkü kapitalizm, evrimsel olarak feodalizm sonrası bir ilericilik olarak ortaya çıkmıştır ve zeka içerirdi. O dönemlerinin hatırına Türk mitolojisindeki Deli Dumrul misali geçilmeyen yoldan, yolcusu olmayan otoyoldan, hastası olmayan hastaneden ‘garanti’ para alan insanlara kapitalist demek kapitalizm için bile aşağılayıcı bir ifade. Biz düşmanımıza bile adiliz. Konuya dönecek olursak Bekir ‘sorgulanmamış’ önceki hayatının fırtına görmemiş düzenin etkisindeyken büyük bir fırtınanın içinde kendini bulur. Bu fırtınaya karşı ne teorik ne pratik hiçbir hazırlığı yoktur. Yetmezmiş gibi toplumsal olana bağlılığından dolayı kalabalıklardan aldığı destek gibi pek çok avantajdan da feragat etmek zorunda kalmıştır.
İnsan ve pek çok canlının doğum kanalından geçip dünyaya geldikten sonraki belli bir döneminde anne, aile desteğini alması söz konusudur. Bekir ise yeniden doğmuş ve tamamen yabancı bir dünyada, çıplak bir halde var olmaya/yeni varlığını inşa etmeye çalışmaktadır.
Bekir’e göre tüm bunları başlatan şey ise ‘Herkesin inandığı bir şey vardır, a.. koduğumun hayatında benimkisi de sensin ne yapayım?’ Bu ifade bana Yuhanna İncil’inin başlangıç cümlesini hatırlatır “Başlangıçta söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve söz Tanrı’ydı. Başlangıçta O Tanrı’yla birlikteydi. Her şey O’nun aracılığı ile var oldu: Var olan hiçbir şey O’nsuz olmadı… Söz insan olup aramızda yaşadı.” Bekir’in yaptığı şey sorgulamadan kabul ettiği ve bir şekilde yaşadığı hayatında kendisinin sürüklenmiş oluşuna isyandır. Sürüklenenin iradesi yoktur, akıntı onu nereye götürürse oraya gider. Bekir toplumca onanmış, toplumun tüm beklentilerini yerine getirmiş, toplumca ‘akredite edilmiş’ biriyken kendisinin inanç olarak ifade ettiği bir aşk yüzünden tüm toplumsal kazanımlarını kaybederek bir yolculuğa çıkar. Cennetten Adem’i kovan şey neydi? ‘Bilme isteğiydi’ Bilmek tehlikeli şeydir. Hele bilmenin samimiyetini gösterip gereğini yapacak cüreti de gösterip eyleme dökenler için tam bir felakettir. İşte Adem’in trajedisi misali ruhuna Tanrısallık üflendiğini fark eden birinin inandıktan sonra cüret edemeyeceği ne olabilir ki?
Cüret etmek, savaşmak her zaman sonuçtan bağımsız olarak insanı geliştiren bir şeydir. Ve her mücadelenin sonuç kısmında zafer yazmaz. Mücadele etmekten insanı alıkoyan da budur. Günümüzde garanti para ile iş yapan kamu kaynaklarını sömüren insanların ya da ortalama zekaya bile ihtiyaç olmadan refah ve huzur içinde yaşanabilen bir çürüme ortamının rahatlığı içinde Bekir’i anlamak imkansız. Herkesin kerameti kendinden menkul olduğu, o..puların bile var olmak için çaba harcaması gerçeğinden bile uzak ve daha aşağı bir kokuşmuşlukta ‘birey ideali olan Cumhuriyet’in’ varlığından söz etmekte beyhude.
Bekir, “Masumiyet” filminde ‘Oğlum Bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin, isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. Yolun belli eğ başını usul usul yürü şimdi. O gün bugün usul sul yürüyorum işte.’ Sözleri ile mücadeleyi kaybettiğini ve birey olma imkanını kaçırdığını gösterir. Evet topluma başkaldırmıştır, toplumsal kabullere karşı mücadelesini de kazanmıştır ancak ‘yeni bir düzen’ kuramamıştır. Başka bir sürüklenişe ve ‘kötüde stabil’ bir dengeye boyun eğmiştir. Bu yönüyle “Kader” ve “Masumiyet” bir trajedidir. Antik Yunan mitolojisindeki kahramanlar misali Tanrısal kabullere baş kaldırmış ve en sert şekilde; kabir azabı misali Araf’ta kıyametin kopmasını beklemek ile cezalandırılmıştır.
Bu filmleri günümüzde anlamak çok daha zor. Çünkü yeni model din adamı/gurular olan sosyal medyadaki psikolog sayfalarından hayata dair ilişki ve yaşam öğretileri uman insanların olduğu bir zamanda ‘cüret etmek’ aşırı tehlikeli bir eylemden ibarettir. Herhangi bir konuda ısrarcı olabilecek bir insan kavramı artık günümüz dünyasında bir ışık yılı uzaktadır. Seçenek çokluğu olarak görülen sahte gerçeklikte aşırı bireysel bir konu olan aşkın varlığı da imkansızdır. Yeni insan dikensiz gül bahçesi vaatleri ile kandırılan modren dünyanın sanal bahçelerindeki dikenler ile sürekli kanı akan ve kanının üzerine döküldüğü yapay güllere hayran olan bir zavallılıktan ibarettir.
Ülkemizde pek çok örneği olan kul hakkına aşırı riayet eden muhafazakar olduğunu iddia eden üstadın verdiği korsan link vaadine uymayarak Zeki Demirkubuz üstadın ‘Hayat’ filmini sinemada seyrettim. Allah affetsin. Haftaya kul hakkı yemediğim ancak ulu üstadın korsan linki önerisine uymayarak ona karşı yanlış yaptığım “Hayat” filmi ile devam ederiz.