24.09.2023
Arkadaşımın abisi İngilizce sınavını veremediği için uzun yıllar yardımcı doçent olarak kalıyor. Nihayetinde bu sorunu aşıyor ve doçent oluyor. Tüm sosyal medya hesaplarında ve başka yerlerde doçent cübbesi ile fotoğraflarını paylaşıyor. Arkadaş da “Abi yıllardır ağır abi diye takılıyordun ne oldu da böyle ergen çocuklar gibi takılmaya başladın.” O da “Kimin ne dediği umrumda değil yıllardır bu anı beklemişim bana ne başkalarından.” İnnaritu’nun “Birdman: Cehaletin Umulmayan Erdemi” filminin adı misali. Doçentlik: Topluma uyumlu insanın özgürleşmesi ya da birey olması adı konsa bu duruma olurmuş hani. Ben de Covid pandemi o bu derken bir festivale az da olsa katılınca bitmeyen askerlik anıları misali anlatmaya devam edeceğim gibi görünüyor.
Tarzlarını nedense pek beğenmediğim üç Fransız filminin ardına Cafer Panahi’nin “Ayı Yok” filmi vardı.. Bütçe, profesyonellik, görsellik vs açısından bu filme bakarsanız amatör izlenimi veriyor. Ancak anlattıkları ve hissettirdikleri ile film hangisi derseniz tartışmasız bu film derim. Çünkü Panahi içten gelen, samimi hislerle bir şeyler anlatmak istiyor. Bunu yaparken sadece bir şairin ruhunuzda basit görünen ancak derin etkiler yaratan tarzı ile değil aynı zamanda bir romancı ya da düşünürüm entelektüel derinliği ile de filmi oluşturmuş. Yani film hem kalbinize hem aklınıza hitap ediyor. Bağlar ne kadar artarsa etki de o kadar artar. İnsan ilişkilerinde de böyle değil midir?
Panahi bu filminde İran rejiminin film yapma yasağı ile başa çıkmak için yeni yollar arıyor. Bu arada baştan söyleyeyim bu durumun hikaye olduğu, bir tür danışıklı dövüş olduğu iddiaları da var. Bu gerçekse İran rejiminin künt bir yapısının olmadığı ve zeka içerdiğinin kanıtı sayarım ben. Darısı başımıza derim. Misal 2014 Antalya FF’i “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” filmi yarışmadan çıkarıldı. İstanbul Film Festivali, 2015 yılı, “Bakur” filmi son anda yasaklandı. Ve şimdi Antalya FF’inden “Kanun Hükmünde” filmi seçkiden çıkarıldı. Biri Gezi olaylarını, biri Kürtlerle ilgili diğeri de KHK ile atılanları anlatan üç film. Bunlardan sadece Bakur’u izledim. Bana göre gerçeklikten uzak, çiğ, romantik bir güzelleme filmiydi. Ancak içeriğin hiçbir önemi yok ki! İki yönüyle bu filmlerin yayınlanmasını sonuna kadar desteklerim. Birincisi farklı hatta yanlış düşünseler bile toplumumuz için ‘mesele’ olan bir konuyu gündeme getirdikleri için mutlaka bu filmler gösterilmeli. Diğeri de halının altına süpürmek, bastırılmak yerine görünür hale gelerek entelektüel bir tartışmaya zemin oluşturur. Sağlıklı bir toplum için şart bu! Ne de olsa ‘bastırılan her hakikat zehir saçar.’
Yazı, fikir paylaşmak için en son seçilecek sosyal medya platformu Instagram. Ancak tek sosyal medya hesabı olarak orayı kullanıyorum. Çünkü kedi videosu izlemeye bayılıyorum. Facebook’un yaşlılığı, Twitter’ın her şeyin en iyisini bilen kitlesindense instagram daha iyi. Neyse başka bir sinema sayfası Ali Kemal Çınar’ın “Geceden Önce” filmini yorumlamış. Pek kimseye bulaşmayı sevmem bu ortamlarda ancak filmi çok ergence bir tarz ile eleştirince dayanamadım tabi bir şeyler yazdım. Halbuki Ali Kemal Çınar ile film hakkında sohbet ettiğimizde ilk dediğim şey ‘7 Haziran- 1 Kasım’ süreci ile ilgili bir film yaptığın için teşekkür ederimdi. Ki film bence Kürt sinemasının yaşanan olayın sıcaklığı ile belli seviyede de hak verdiğim duygusallığından uzak evrensel bir dili yakaladığı nadir örneklerinden biriydi. Zaten AKÇ sloganların, büyük sözlerin arkasına sığınarak film yapan biri değil. Onun tarzı sıradan insanı anlatarak, basit olandan büyük etkiler yaratmak ki bunu da sonuna kadar başarıyor. AKÇ’ın hele bu filmde erklerin bakış açısı ile değil de olayların sıradan insanların yaşamlarına etki üzerinden konuyu ele alması muazzamdı. Ki bu nadirdir sinemamızda ve bu yönüyle evrenselliği de yakalıyor bence film. Ancak nedense kimseler görmüyor. İşte burada da illa ki bir lobiye, örgüte vs’ye sığınmayanın sinemamızda yer bulmakta zorlandığını görüyoruz. Yani çiğliği sadece sistem değil muhalif dediğimiz entelektüel ortamda teşvik ediyor, sağlıyor… AKÇ’ın güzel bir tespiti daha vardı. ‘Mesele bu sürecin gündem olması. Keşke ülkücü ya da başka görüşten insanlar da bu süreci kendi bakış açıları ile anlatsalar.’ Çok doğru bir tespit. Çünkü sorunlar kamuoyu önünde, entelektüel ortamlarda farklı yönleriyle tartışıldıkça çözülür. Diğer türlüsü insani ve demokratik olmaktan çok dikte edici ve bir klikin insafına bırakılmış bir yol olur ki faydalı olmadığını defalarca toplum olarak deneyimledik maalesef.
Bu arada festival yönetimlerine de çağrımdır. Yahu dik duramayacağınız belli, e kardeşim neden bu duruma izin veriyorsunuz ki ya. Yoksa siz de mi bu ülkedeki muhalif siyaset gibi ne yaparsanız yapsın yeriniz nasıl olsa garanti anlayışında mısınız? Üzüm üzüme baka baka kararır tabi siz de haklısınız aziz kardeşlerim. Karanlığa bir katkı da neden siz sunmayasınız ki!
Panahi usta ülke gündemi borsa misali anlık değiştiği için artık haftaya filmine değiniriz, bu ülkede yaşamak böyle bir şey maalesef!