17.07.2022
Film, dizi, roman… Hepsinde mutlaka bir çatışma olmalı! Çatışmanın kaynağı farklı olsa da illa ki olmalı. İnsanlık tarihini ve tüm coğrafyaları bir şekilde etkileyen en önemli olaylardan birinin din kavramı olduğu da açıktır. Baskın ve geniş kitlelerce kabul edilen dinlerde genel anlamda bir yayılma amacı var. Dinin topluluklara hakim olma özelliğinden dolayı tarih boyunca gücü elinde bulunduranlar ve sürdürmek isteyenler bulundukları toplumun dini inançları ile uyumlu olmaya özen göstermişlerdir. Bir anlamda din, iktidarın bir bileşeni olagelmiştir. Üstelik iktidarlar bunu yaparken kendilerini dinin bileşeni hatta uygulayıcısı ilan etmişlerdir. Çünkü insana isyan edilebilir, Tanrı’ya asla. Batı dünyasının hakim dini Hristiyanlığın diğer dinlerden ciddi bir farkı vardır. Ortadoğu kökenlidir ancak ortaya çıktığı dönemin en güçlü devleti olan Roma İmparatorluğu tarafından kabul edilmiştir. Bu da diğerlerinden daha fazla kurumsallaşmasını, yaygınlaşmasını ve dünyevi hayat ile bağlantılı olmasını sağlamıştır. Roma, Hristiyanlığı bir elbise gibi üzerine giymiştir. Devlet, dünyevi mekanizmalar muhtemelen Roma ile Hristiyanlık bünyesine girmiştir.
Din hakkında konuşmak tehlikeli bir şey, hele ki bizim coğrafyada. Oysa bu idari hukuk mantığı ile aynı aslında. Birey, devleti temsil eden görevliyi, devlete dahil olan mahkemeye şikayet eder. Devleti, devlete şikayet etmek gibi görülebilir bu durum. Halbuki şikayet edilen devletin manevi varlığı değil onun uygulayıcısıdır. Hukukta bu rahatlıkla yapılabilirken, din ile ilgili bu tür bir durum zordur. Çünkü eleştirilen, kendisini ya da uygulamasını değil Tanrı’yı eleştiriyor diyerek sizi Tanrı’ya ve inanların karşısına hedef olarak koymakta. Tanrı her şeyi bildiği kabul edilince bu sorun olmaz da inan insanlar açısından sıkıntı oluşmakta. Sonra gelsin din adına katliamlar vs.
Birey oluşmadan ‘sağlıklı’ bir topluluk oluşabilir mi? Ayn Rand’ın abartılı da olsa birey vurgusunu çok değerli buluyorum. Bağımsız ve kendi varlığının bilincinde olan bireyi oluşturmayan hiçbir sistem sömürüsüz ayakta kalamaz! İster dini, ister sosyalist ya da başka bir düzen. Bu yönüyle bana göre Rand aslında anarşist ya da ütopik sosyalizmin felsefesine dahildir.
Bırakalım sırf teorik meseleleri ve bir uygulama üzerinden devam edelim. Netflix’te yayınlanan “İtaatkar Çocuklar” adlı mini diziyi değerlendirelim. Bireyin önemli olduğu iddia edilen ABD gibi bir ülkede din gerekçesi ile küçük çocuklar da dahil bu topluluktaki kurbanları nasıl açıklayabiliriz? 2002 sonrası bizdeki liberallerin idealize ettiği ABD inanç özgürlüğü ile açıklanabilir mi? Bence ikisi ile de açıklanamaz. Çünkü dış dünya ile her türlü iletişim de dahil bağlantısı kesilen bir toplulukta, ulusal eğitim sisteminden de yararlanamayan bir çocuk olarak dünyaya geliyor kurbanlar. Ve doğru kavramının Tanrı adına konuştuğu iddia edilen bir Mesih tarafından belirlendiğini ve ebeveynlerinin, topluluğun diğer üyelerinin de bu kavramlara biat ettiğini ve bunlara göre yaşadıklarını görüyoruz. Cennet kavramı vurgulanmakta, kıyametin gelmek üzere olduğu ve tek kurtulacak topluluğun bu topluluk olduğu kabul edilmekte. Klasik bu tarz tarikat örgütlenmelerinin narsist hezeyanları. Ancak bu hezeyanların ayakta kalabilmesi için mutlak şart bu durumdan birilerinin fayda elde etmesi ile mümkündür. Nitekim öyle de olmaktadır. Tarikatın üst kısmı, 12-13 yaşlarında kız çocukları ile evlenmekte üstelik çoklu evlilik söz konusu. Örneğin bir tarikat liderinin 80 küsur eşinin olduğu söylenmekte.
Tarikatın üst tabakası bu dünyada cenneti yaşamaktadır. Alt tabaka ise cehennemi! Bu aslında toplumsal bir paylaşılmış psikoz! Üstelik Tanrı’dan geldiğine inanılıyor. Bu kabuller o kadar etkili ki başka bir hayat tarzı düşünülemiyor bile. Yine de bu tarikat ABD adaletinden kaçamaz(!) Duyarlı bazı basın mensuplarının ısrarı ve tarikattan kovulanlar sayesinde olaylar açığa çıkar.
ABD sistemi neden bu kadar kurban zarar görmeden müdahale etmemiştir. İşin aslı sisteme zarar vermedikçe ki tam tersine ucuz işgücü ile emek sömürüsü sonucu vergi veren ve tarikat liderinin iknası yoluyla oy deposu bir topluluğa karışmak istememişlerdir. Ama ABD sistemi bireyi önemsiyor diyebilirsiniz. Hristiyanlığı, Roma nasıl giydi ise ABD de Hristiyanlığı kullanma adına bir ilişki içinde. Endüstri devrimi sonrası Batı kapitalizmi için toplumsal anlamda sadece işine gelen ve sistemi adına kullanabileceği kısmı ile dinci bir toplumsal hayatta müsamaha göstermekte. Avrupa genel anlamda laik olması nedeniyle bu tür kurbanlar yaratan tarikatlar daha az. Ancak ABD inanç özgürlüğü adı altında sistemine zarar vermeyecek bu tür yapılara izin vermekte.
Yine de olay gün yüzüne çıkınca gerekeni yapmakta. Bizdeki bu tarz yapıların erkek çocuğa tecavüz eden liderin ‘rızası vardı’ gibi iğrenç gerekçelerle kurtulmaları söz konusu değil. Bizde ise kurallara bağlılık herkese eşit olmadığından, değil korkma, bazen bizzat sistemin yetkilileri tarafından örtbas edilmekte!
Birey olamamış, toplumdan kopuk yetişen bu kız çocuklarının operasyon düzenleyen kolluk kuvvetlerini görünce “ömrümüzde ilk kez kafir gördük” demeleri de ilginçti. Aklıma sübyan okulları adı altında beyni yıkanan bir çocuğun, ilkokula başladığında Atatürk fotoğrafını görünce “Deccal” diye bağırıp, saldırması geldi.
Son olarak barlara gidip tebliğ yapan sarıklı, cübbeli insanlara diyeceğim şey Olağan şüpheliler filminde geçen “Şeytanın en büyük hilesi kendisinin olmadığına inandırmakmış insanları” sözü misali siz de şeytana var diyorsunuz ancak aptal olduğuna inanıyorsunuz. Akıllı olduğuna inansaydınız size göre zaten kötü yolda olan insanların olduğu barlarda değil içinizde arardınız!