02.04.2024
Hepimizin başına geleceği kesin olan tek şey var. Bir gecenin sonunda uyanamayacağız. Ruhumuz bir bilinmeze göçecek, bedenimiz ise toprağın altına. Ancak güneş biz olmadığımız için doğmaktan vazgeçmeyecek. Artık gerçek yaşamın yerini alan sosyal medyada varlığımız kısa sürede unutulacak ancak o mecralarda insanlar var olma iddiasında olmaya devam edecekler. Dönem dönem popüler olan sistemin ya da şartların öne çıkardığı (ancak kendilerinin etkin bir şekilde değil, dikkat lütfen!) meslekler vardır. 99 depremi sonrası jeologlar, pandemi sonrası enfeksiyon uzmanları, günümüz kapitalist dünyası sayesinde içi boşaltılan insan kavramı yüzünden yaşam koçları, psikologlar gibi.
Gerçekten kaynaklansa bile sorunları açıklamaya ve çözmeye değil daha da örtmeye yarayan çeşitli akımlar. Hatta geçen bir bilmem ne bilimci ile karşılaştım Nazi Almanya’sında insanlar gaz odalarında ölüme terkedilirken onlar üzerinden bilimsel gözlem yapmaya çalıştığı iddiasındaki bilim insanlarından başladı konuşmaya ve en sonunda bunların inancı gereği böyle yaptıklarına bağlayıp, ideolojilerin saçmalığına vurgu yaptı. Yahu safsatada bile bir sınır olur. ‘Dünyada ideolojik kutuplaşmaların kötülükten başka bir şey üretmesi mümkün değildir.’ Böyle diyor eski zamanlarda Fetullah Gülen Hocaefendi diye söze başlayan büyük bilim insanı, şimdinin popüler gurusu! Bu aralar çok sık bu tiplerle ilgili yazıyorum. Nedeni ise bunların ‘insanların bir araya gelerek, örgütlü bir yapı’ oluşturmasına ihtimal vermeyecek hödük bir bencil insan tipi yaratmaya çalışmalarıdır. İşin açığı bunları ciddiye aldığım yok ancak bunları topluma dayatan, öne çıkaran sisteme ve bunlara inanacak hale getirilen kitlenin oluşu ciddiye aldığım şey.
Düşünsenize Fransız Devrim’ini. Şöyle mi gerçekleşti. Ellerinde bir bukle çiçekle Cumhuriyetçiler, Kralın kapısını çaldılar ve devir teslim töreni mi gerçekleşti? Dikkat edin Hristiyanlıktaki ‘günah çıkarma’ misali bir guruculuk moda şimdilerde. ‘Sen iyisin, başkaları kötü’ minvalinde önerilerle hödük bir birey olduğunu sanan sorgulamadan aciz, ahmakça bir kibre sahip, üç beş ezberle yaşayan bir insanlık yaratımı söz konusu. En küçük bir tartışma ‘sınırların ihlali’ olarak algılanıyor ve kötü diye damgalanıp atılıyor. Bizim Leman Kafede dostlarımızla tartışmalarımız aklıma geliyor. Adnan Abinin en sonunda dayanamayıp ‘müşteriler rahatsız oluyor, biraz sessiz olun’ diye uyarması vs. Ebevyn kontrolü diye internette belli kelimeleri kısıtlayan güvenlik önlemleri misali bir düşünme tarzı var artık. Bu yeni modelde ebeveyn olan kapitalist sistemin kendisi. Bunun çizdiği sınırlarda ve yasaksız, izin verdiği ölçüde ancak tartışmaya müsaade ediliyor. İşin ilginci bu zemini tartışmayan insanlar, o sınırlarda köle oldukları halde kendilerini özgür ve düşünen insan sanıyorlar.
İşte son seçim ortada. Bir yılda ülkede değişen bir şey mi var? Hayır. Yeni bir soluk getiren muhalefet anlayışı mı var? Hayır. E sonucun böyle olmasının nedeni ne? Muhalefetin getirdiği yeni aktif önerilerden çok, iktidarın başarısızlığının devam etmesi ve halkın sıtkının sıyrılması bu durumdan. İşte üzerinde esas düşünülmesi gereken vahim nokta bu!
Seçimden önce sonucun böyle olacağını yazmıştım. Bu sonuç bir yönüyle de sistemin ebeveyni olan kapitalizmin umudu diri tutma çabasından kaynaklanıyor. Umut elbette insanı ayakta tutan şey! Ancak buradaki umut bu haliyle pasif bir şey. Yaratılmış bir umut değil. Siyasetin ana konusu olan ekonomi, üretim, bilim siyasetin gündeminde değil. Siyasetin içi boşaltılmış durumda. Siyaset: İçi boşaltılan her şey gibi histerik, abartılı bir gösterme çabası içinde.
Sık söylediğim gibi çapkınlar bütünle, süreçle ilgilenmez. Parçaya, kara odaklıdır. Aşk; bir inanma ve güvenme meselesiyken, çapkınlık; ikna ve çıkar meselesidir sadece. Gerçek siyaset toplumu bütünüyle seven, kapsayan, onun refahı için her türlü bedeli göze alan, âna değil uzun vadeli planlara odaklanacak planları olan bir anlayıştır. Ortaya yeni çözüm yolları, yeni kavramlar koymayan bir siyaset anlayışı sembollerden medet ummaktan başka ne yapabilir ki? Daha öncekilerin yaptığı gibi. Mesele yapısal sorunları çözecek bir anlayışa sahip ve ilkeleri olan bir siyaset anlayışı ortaya koymakta! Diğer türlüsü Kemal Derviş politikaları ile klasik kapitalist reçetenin Mehmet Şimşek aracılığıyla uygulanması ve bu acı reçetenin mevcut iktidarı düşürmesi sonrasında oluşacak boşluktan öne çıkan/çıkarılan birilerinin iktidar olmasından başka bir sonuç doğurmaz. Kapitalizm doğası gereği krizlere muhtaçtır! Yeni gelecek olanlar da bir süre kapitalist reçete ile aşılacak olan kriz sonrası gelecek sahte bahar ile devam eder ve bir süre sonra yine kriz olur. Bu kısır döngüyü kırmak gerek! Tabi bu acı reçetenin bedelini de elbette büyük halk kitlelerinin ödediği gerçeğini de unutmamak gerek.
Yeni ekonomi, bilim, üretim odaklı bir siyaset anlayışı tesis edilmedikçe bu kısır döngüden çıkış söz konusu olamaz. Bize yeni kavramlar, yeni gerçek odak noktaları gerek! Yine de değişim iyidir elbette. Bir züğürt tesellisi olarak kalmaması şartı ile.