04.02.2025
Thomas Hobbes’un devleti Leviathan’a yani bin başlı canavara benzetmesi boşuna değildi. 1650’de yazsa da kitabını günümüz dünyasında bu kavram kapitalist devlet yapısını anlamada faydalıdır. Devlet tek parça bir yapı değildir. Zamana, şartlara, iktidarı elinde bulundurup yönetenlere vs göre farklılık gösterir. En basitinden yüzeysel bakıp, arka plandaki derinliğe inmeden sadece görüneni değerlendirdiğimizde: 28 Şubat döneminde başörtülü olan biri üst kademede bir göreve gelme şansı yokken, şimdilerde başörtüsüz biri için benzer durum söz konusu. Marx üstadın ‘görünen gerçek olsaydı bilime gerek kalmazdı’ sözü ile derin bakarsak vitrindekiler değişse de halk yine kaybetmekte ve bu kaybedilen değer de yine dar bir zümrenin hanesine akmaktadır. He eski Türkiye dedikleri dönem de bu halkın emeğinden akan kar monşer denilenlere akardı, şimdilerde ise ‘milletin… koyanlara’ akıyor. Yapı aynı: Halk kaybederken, kazanan azınlık şekilsel olarak değişmiştir. Evet büyük oyunu çözen teorik sol fikir insanları gibi çıtayı Olimpos’a koyduk ve oradan seyredelim aciz insanları diyerek gerçekle bağı kopuk ya da müritvari kitlesi ile sahte bir üst avuntu içinde kalmayalım. Çünkü hayat mücadeledir, süreçtir. Devrim yukarıda anlattığım mekanizma misali gerçekleri kutup yıldızı olarak kabul edip, karanlık dünyayı aydınlatmak için yola çıkmaktır. Kendi hayal dünyamızdaki ideallere dünyanın evrilmesi için uzun bir çabadan ibarettir. Belki bizler bir adım ilerleriz ancak çok daha yetenekli insanlara bu yolda varolarak, bu yolun bir seçenek olduğunu göstermiş oluruz. Bunlar daha da kararacak olan dünyada, en doğru ve şu anda en zayıf olan çözüm seçeneğinin alevini artıracaklardır. Sonuçta bizler biyolojik varlıklarız ve sınırlıyız, insanlık ve zaman ise çok daha geniş!
İbrahim yakılmaya çalışıldığında karıncanın ağzı ile bir damla su götürmesi misali: Çare olamazsak da hem tarafımız belli olur hem de ‘doğruyu bir seçenek olarak’ gösteririz.
Kapitalist sistemde kaos sıra dışı bir durum değildir. Kaos aslolandır. Ebazer’in ‘Gece aç yatanın sabah kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim’ sözünü düşünelim. Niye davranmıyorlar çünkü kaosta olduğunu hissetmiyor ki! Neden hissetmiyor çünkü artan iletişimin gücüyle daha önce yazdığım gibi sistemin ilüzyon yeteneği o kadar ileri bir seviyeye ulaştı ki dinin Tanrı tanımı misali artık sistem insanlara ‘şah damarlarından daha yakın.’ Bunu sosyal medya başta olmak üzere sınırsıza yakın ‘hiper iletişimin’ bilgi çöplüğü içinde biyolojik sınırları olan insanın bir kukla misali manipüle edebilmesi ile başarıyor!
Kola reklamlarını düşünün. Kola benzeri şirketlerin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya getirdiği pek çok canlı türünden biri olan kutup ayısını tanıtım sembolü olarak yıllarca kullandı. Sıradan insanın hayatında görmediği kutup ayılarını ‘sözde’ dert etmesini gündemine soktu. Oysa zaten bu tarz şirketlerin aç gözlüğü, vahşiliği bu onların yok olmasına neden oluyordu. Ancak hem sempatik, iyi, kurtarıcı görüldüler hem de sıradan insanın sokağındaki köpekten çok gündemini hayatlarında görmedikleri kutup ayıları ile meşgul ettiler. Daha da beteri kutup ayılarını katledenleri desteklemiş oldular
Sosyal medya kimliğinin, gerçek kimliği yok ederek yerini doldurması ile insanlar kendi gerçekleri için değil de başkalarına gösterecekleri imaj kimlik için gerçek zamanlarını harcamaya başladılar. Elimizde istatistiki veri yok ancak dağcılık, kayak, koşu gibi pek çok etkinlik son on yılda patlar bir şekilde arttı. Ying yan düşüncesinin diyalektik yorumu ile toplam sıfırdır ancak denge mümkün değildir bu dünyada. Gerçek gündemlerinden insanları uzaklaştırmak için sahte imaj kimlikleri destekleniyor. Adana FF’de bir kadın eleştirmen dostumuza Resulef’in ‘Kutsal İncirin Tohumu’ filmi için sosyal medyanın toplumsal olaylarda sağlayacağı faydanın filmde abartıldığını söyledim. O da Gezi olaylarını örnek göstererek karşı çıktı. Anlamadığı şey ise bu mecraların bir patronun olduğu gerçeğiydi. Evet fayda sağlayabilir ancak her araç gibi öncelikle ve çok büyük oranda sahibine sağlar. Temel kuraldır kapitalizm binmeyeceği eşeğe semer vurmaz!
Şimdilerde bu hiper iletişim zehri muhalif düşünceyi benzer şekilde zehirlemiş konumda. Onun ürettiği aracın zemininde gücü yenebileceğini düşünmek gibi bir garabetten başka bir şey değil bu. Normal kuralların işlediği bir sistemde 2025 yılında çıkan bir yangında sorumluluğu olanları bulmak için doğrudan hareket edilir. Demokrasi tartışma özgürlüğüdür ancak kim suçlu meselesi hukuki, kurallarla ilgili teknik bir meseledir. Bizde ise hukukun adaleti sağlamasından ziyade sürece yayılarak sulandırılması ve algıyı yönlendirmek için bir araca dönüştürülmesi, sulandırılması gibi bir yorum söz konusu. Enjoycu bakanı Covid döneminden biliyoruz zaten ancak vitrinine sıradan insanı mobese kamerası ile takip edip ceza veren az çok sevdiğimiz başkanın da kalkıp liyakate özen göstererek akrabasını atadığı itfaiye müdürünün eksikleri tespit etmesi karşısında ‘korkmuş olabilir, bu insanlar sonuçta çok güçlüler’ ifadesi çok acıydı. Sen halk tarafından seçilmiş biri olarak halkın sigara izmariti ile uğraşırsan ve bunun üzerinden iş yapmanın tanımını gösterge olarak sunarsan işte bu bir avunmadır! Ayrıca halk seni ne için seçti? Güç odaklarından kork diye mi? Sen açığı gördüğün halde susarsan kim konuşacak?
Evet bu zayıf popülist muhalefete rağmen kim konuşuyor biliyoruz, yine halkın yiğit evlatları gerçeği haykırıyor! İmaj için değil, haksızlık karşısında susamadıkları için haykırıyorlar. Kim gibi İstanbul’da bir hastanede 15 yaş altında hamile kalan kızlarımızı üst seviyede bildirmekle yükümlü herkes susarken bildiren aslan parçası İclal gibi ya da Leviathan misali olduğunu devletin bilecek kadar olgun ve gerçekten bu halkı seven dönem birincisi oldukları halde hayalleri olan ordudan atılan subay kızlarımız gibi! Ve o dik ve vakar duruşları karşısında saygı ile eğilmek mümkün değil. Bu acı durum karşısındaki açıklamaları ‘VATAN SAĞOLSUN.’ Derler ya ‘vatan bu tür benliğinin farkında vatan evlatlarının yüzü suyu hürmetine ayakta’ Minnetarız.