12.06.2022
Bazı filmler var. Bu köşede değinmek istiyorum ancak gündemin de etkisi ile sonraya bırakmak zorunda kalıyorum. Hatta bazıları kaybolup gidiyor. Philipp Stölzl’nin “Satranç” filmi de bunlardan biri. Geçen yıl İKSV’nin Alman Filmleri Festivali’nde izlemiştim. Şimdilerde Netflix’te gösterime girince filmi değerlendirme gereği duydum.
Film, Stefan Zweig’ın aynı adlı eserinden serbest uyarlanmış. Hitler’in 2. Dünya Savaşı öncesi Avusturya’yı işgalinin hemen öncesi dönemde başlıyor film. Josef Bartok, Viyana’nın zenginlerinin mali işlerini yürüten varlıklı ve saygın biridir. Halk ise yoksulluk içindedir ve bu krizden çıkmak için çareler aramaktadır. Yoksullar “Örgütsüz” oldukları için sahipsizdirler ve manipülasyona açık haldedirler. Uğruna savaşılması gereken pek çok haksızlık vardır ancak birlikte savaşılacak, daha önce yaptıkları ile kirlenmemiş, güvenilir, temiz insanlardan oluşan bir örgüt yoktur. Bu durumun benzeri Rus devrimi öncesi de yaşanmıştır. Hatta aslına bakarsanız bizim bu anda yaşadığımız siyasi iklim de aynıdır!
Elbette toplumun çoğunluğunu oluşturan bu yoksul halk kriz anlarına bir anda gelmezler. Ancak kendi haklarını savunan örgütlü yapıları olmadığından krizi ilk yaşarlar ancak en son tepki verirler. Aklı başında ileri kapitalist bir sistem olsa sigorta atmadan önce sistemdeki yükü azaltır. O dönem Almanyası ya da Rus devrimi öncesi çarlık güçlü bir kapitalist sistemi oturtamadıklarından acemilik olarak nitelendirilebilecek davranışlar sergilemişler ve gelen tehlikeyi görememişlerdi.
Filmde, Bartok’un bir baloya katılmak için yolda arabayla giderken gördüğü halkın öfkesini açıklarken “Aç oldukları için suçlayacak birilerini arıyorlar” der. Ve gazeteleri takip ettiğini sorun çıkmayacağını söyler. Cidden halk örgütlenip hakkını koruma konusunda özellikle bizim gibi toplumsal demokrasinin oturmadığı ülkelerde yetersiz kalır. Ancak tepki verdiği zaman da körlemesine, basit, çevresinde ilk gördüğü odaklara karşı suçlamalarını yöneltir. İşte ülkemizde son dönemde yaşanan ve başını Ümit Özdağ’ın çektiği yabancı düşmanlığı gibi. Herhangi bir programı ya da örgütü yok. Aslında şimdilik ‘biz yabancıları göndereceğiz’ sloganı ile halktan ciddi destek görüyor. Siz, filmdeki Bartok’un okuduğu gazetelere güvenmesi misali basında dönen yaygaralara bakmayın. Cidden sırf bu sloganla bile ciddi oy alır. Bunun nedeni de tam anlamıyla bir demokrasi ve siyasetin ülkemizde olmayışı. Çünkü bu sorunu siyaset şimdiye kadar düzenlemeliydi. O çözemezse biri gelir bu şekilde manipüle eder! Daha önce bir yazıda belirtmiştim. İnsanlar: 2 saatlik yol gidip, üç aktarma ile işe gitmekte, zor işlerde düşük ücretle çalışmakta, akşam da canı çıkmış şekilde 2 saatlik yolu geri dönmekte. “Bu insanlar neden sanat filmi izlemiyor” demek ile “iyi de bu göçmen sorunun sorumlusu iktidardır ona tepki göstermeliler” demek aynı şey bence. Bir de dün ortaya çıkan bir mesele değil bu. Ülkemizdeki siyaset iktidarı ile muhalefetiyle bu konuda gerekli düzenlemeleri yapmadığı bir gerçek. Hayatta her sorun öyle ya da böyle çözülür. Demokrasinin görevi en insani şekilde çözmektir sorunları. Siz doğru şekilde çözmezseniz birileri bunu manipüle eder ve yanlış şekilde çözer. Bu durumda da hata sadece yanlış çözenin olmaz. Hatta asıl suçlu bunu zamanında çözemeyenlerindir.
Filmde, Bartok tutuklanır ve oda hapsine alınır. İzole edilir. İsviçre’ye gönderdiği paraların şifresi istenir. Vermeyince de bir yıl boyunca bu izolasyon devam eder. İşte bu sıra da küçümsediği satranç oyununu öğrenir ve satranç onun hayata tutunmasını sağlar. Kaybettiği normal hayat satranç ile hayatında ifade bulur. Bartok için Nazilerin bitirdikleri normal yaşamdan sonra var olan kaotik, insanlık onuruna aykırı hayattan uzaklaşmasını satranç sağlar.
Bartok, sonrasında kurtulur ve sahte bir pasaportla kaçar. Bu sahte kimlikteki isim de bir satranç ustasının adıdır. Gemide Amerika’ya kaçarken işkence sonrası geldiği halin eski Bartok ile alakasının olmadığını görürüz. Gemide karşılaştığı Dünya satranç şampiyonu, zenginleri eğlendirmek için para ile maç yapan tıpkı Bartok gibi bir ucubedir. O da yetim kalmış ancak zekası sayesinde satranç ile kendini ifade etmiş bir makinadır. Okuma yazma bilmeyen, entelektüel hiçbir özelliği olmayan ama dünya şampiyonu bir satranç ustasıdır.
Bartok, Yahudi kökeninden ve Nazilerin karşısında olduğundan ucubeye dönüşmüştür. Şampiyon ise yoksul, öksüz ve sahipsiz olduğu için ucubedir. İkisi de zekidir ve zekaları onları en fazla zenginler için bir mezeye, eğlence aracına dönüştürmekte ve varlıklarını bu şekilde idame etmelerine izin vermektedir.
İşte sırf bizden diye yeteneksiz, zeki olmayan tiplerin iyi kazançlarla bir yerlere geldiği ancak başta doktorlar olmak üzere yetişmiş insanların yurtdışına gitmek zorunda kaldığı ülkede sizce de bizler artık birer ucube değil miyiz?
Örgütsüzlük ve öngörüsüzlük, siyaseti çapsız insanlara bırakmak, zeki insanları ucubeye dönüştürür!