28.08.2022
Kapitalizmi anlamadan sosyalist olunabilir mi? Hatta günümüzde abartılı denebilir ancak uygulamada tam anlamıyla Hristiyan, Yahudi olunabilir mi? Evet Nietzche’nin “Tanrı öldü” dediği zamanları iyi anlamak gerek. Tanrıyı öldüren şey bilimsel gelişme ve sanayileşme sonucunda ortaya çıkan yeni insan modeliydi. Elbette Tanrı değildi ölen. Yükselen kapitalist sistem sınırlarını Tanrı ya da başka bir otoritenin değil kendisinin belirleyeceği bir model oluşturmak istedi.
Eskimiş, oturmuş kurumları olan Avrupa’dan sürülen maceracı tipler sıfırdan kurulma şansı olan Amerika’ya göç etti. Amerika, kapitalizmin bir tür uygulama laboratuvarı oldu. Yerli halklar, yaban otları misali acımasızca yok edildi. Bu devasa tarlaya kapitalizmin tohumu ekildi.
Evet teorik olarak anlatmak yerine tam da bu konuyu sinema ile uygulamalı anlatan muazzam bir filmi hatırlayalım bu hafta.
Paul Thomas Anderson’un yönettiği ve Upton Sinclair’in “Petrol” romanından uyarladığı 2007 yapımı “Kan Dökülecek” filmi bizi teorinin sıkıcılığından kurtardığı gibi konuyu bir hikaye üzerinden anlatarak daha rahat anlaşılmasını sağlamakta.
Kapitalizmden bahsediyorsak öncelikle bir birey olmalı. İşte Rocky bir tür Küçük Emrah gibi yalnızdır, dar bir aile, arkadaş çevresi onu destekler. Ancak İvan’ı sürü halinde Sovyetler destekler. Gerçek de öyle midir? Elbette ABD’li biri daha iyi imkanlara sahiptir ancak film bunu özellikle örtbas eder ve tüm başarıyı bireyin mücadelesi ile elde ettiğine ikna edecek şekilde kurgular. Kapitalizmi anlatacaksak mutlaka birey yüceltilmeli hatta kutsanmalı. Bu ilk kapitalist zamanlarda belli oranda doğru bir şeydi. Her ne kadar şimdilerde tekelleşen, kartelleşen bir kapitalizm varsa da ilk ataları gözü pek cesur insanlardı.
İşte onlardan biri de 1800’lerin sonundan başlayarak hikayesi anlatılan Daniel’dir. Daniel altına hücum çağına geç kalmıştır. Ancak yeni bir değerli meta vardır, petrol. İlk sahnede yalnız kazı yaptığı görülür. ‘Doğa cömerttir’ olarak ifade edilen eski görüş yerine ‘doğa cimridir ve ondan mücadele ile almak gerek’ ilkesi ile hareket etmektedir. Kimse şimdiki kapitalist sisteme bakıp da ilk andan itibaren en az mücadele ile çok kazandıklarını düşünmesin. İlk prototipler gelişimin ilk aşamasında olduklarından mücadeleci idiler. Şimdikiler gibi kripto para, borsa gibi manipülasyon ile purosunu içip, viskisini yudumlarken para kazanmıyorlardı.
Daniel, şimdiki kapitalistler gibi emek sömürüsü açısından ve kazancı ile arasına giren her şeye karşı acımasız oluşu ile benzer. İlk zamanlar olduğu için ve bireyin öyküsü üzerinden anlatıldığı için bazı noktaları daha net görebiliyoruz. Örneğin petrol kuyusu açma çalışmaları sırasında ölen bir çalışanın çocuğunu evlat edinir. Hatta kendi çocuğu olarak söyler herkese. Bunu neden yapar? Bir aile olarak görünmek muhafazakar ABD toplumunda ticari şansını daha da artırdığı için yapar. Çocukta bireydir ancak sadece bir dekor, malzeme misali kullanılmaya yaramaktadır. İşte kapitalizmin insanlığa karşı derin eşitsizliğinin de en bariz göstergesidir bu. Daha geniş çerçevede günümüz açısından ele alırsak: Irak’ta, Suriye’de, Bosna’da, Ruanda’da vs kapitalizmin karşısına (petrol, başka madenler ya da stratejik olarak) çıkan her şey ya yok edilir ya da boyun eğdirilip bir dekor olarak var olabilir.
Biyolojik bir canlıyı kimyasal bir cansız varlık gibi gören bir sistem. Ruhu, ruhsuzlaştırma. Canlıyı, cansıza dönüştürme!
Filmin en temel konusu ise kapitalizmin din ile olan ilişkisi. Elbette burada bahsedilen din, bireyin vicdanında yaşadığı, doğrudan Tanrı ile arasındaki inanç değil. Burada konu edinilen din, toplumsal yansıması olan ve Tanrı otoritesinin arkasında olduğunu iddia ederek öne çıkmaya çalışan anlayış. Paul Dano’nun başarılı olarak aktardığı Eli karakteri tam da bu dinin ekmeğini yiyerek itibar kazanmaya çalışan günümüz siyasal dincilerinin bir prototipi.
Daniel’in temsil ettiği organik kapitalist tip ile Eli’nin temsil ettiği karakter aslında güç elde etme adına benzerlik gösteriyor. Daniel bireysel mücadelesi ile bu mücadeleye diğer insanların emeğini de(hatta sömürerek) katarak bir değer üretmekte ve güce ulaşmakta. Eli ise somut bir değer üretecek cesareti, kapasitesi olmayan biri. Ama yine de bu kapitalist kadar hatta ondan daha da fazla toplumsal anlamda güç hırsına sahip. Bunun için de kapitalistin mücadelesi ve diğer insanları sömürerek elde ettiğine bu din kılıfı ile pay almaya hatta ortak olmaya kalkar. Hırsızdan çalmak gibi bir şey. Bu ikili arasındaki süreçte gördüğümüz ne peki? Kapitalizmin ilk aşamalarında feodal döneme ait toplumsal din anlayışına karşı kapitalizm boyun eğmiş gibi görünür ancak zamanla aslında bunun hedefe giden yolda bir strateji olduğunu görürüz. Zaten gücü ele geçirince de filmin final sahnesinde olduğu gibi siyasal dincilik kapitalizm için artık dönüştürülmüş ve ehilleştirilmiştir. Artık siyasal dincilik de kapitalizmin bir aracı haline dönüşmüştür.
Yazar Upton Sinclair’in sosyalist ideallere sahip olduğu bir gerçektir. Tıpkı başka bir ABD’li sosyalist olan John Carpenter filmlerindeki gibi kapitalizmi uzaylı ya da bir makina gibi resmetmiştir. İnsani duygulardan uzak, merhametsiz biri olarak.
İşin ilginç tarafı bizim ülkemiz açısından bakınca filmin finali gibi Eli misali din sömürgenleri yok olmak yerine gücü ele geçirmiş gibi görünmekteler. Ortada ideal bir karakter olmasa da kendi çabası ile zenginleşen Daniller de yok. Varolan kapitalistimiz de devleti sömürerek zengin olan ucube kapitalistler. Ve güzel ülkemiz bu iki ucube grubun eline, insafına kalmış gibi görünüyor. Ancak Paul gibi siyasal dincilerin kapitalist güçlerin aracı olduğu bir dünyadayız. Ve de Daniller’in organize bir şekilde kartelleştiği acımasız bir vahşi kapitalist çağdayız. Değer üretmeyen, taş taş üstüne koymayan, dini sermaye yapanların halkı uyutmasına izin vereceğiz. Böylece yine değer üretmeyen devlet eliyle yani halkın kaynaklarını sömüren sözde kapitalistlerin işbirliği ile kendimizi kandırmaya ve uçuruma doğru yol almaya devam edeceğiz. Ya da bu gerçekleri idrak edip bilime, sanayiye, üretime kanalize olacağız seçim bizim.