13.08.2023
Temiz, saf ve iyi birinin öldürülmesi insan olan herkes için acı verici bir şeydir. Her ölüm esasında acı vericidir ancak masumların katledilmesi en kötüsüdür. İnsana varoluşunu, kaderi sorgulatır. Bu tür bir sorgulama elbette sarsıcıdır insan için.
Şimdilerde gerçek evrenin kimseye tat vermediği açık. Ancak bunu aşacak çözüm üretme potansiyellerinin bile ufukta görülmediği bir dönemde “Evren” kelimesi de farklı bir kullanım ile gerçekten kaçış için kullanılmaya başlandı. Sinema, dizi, fantastik öyküler dünyasında sık kullanılan Marvel Evreni, Breaking Bad Evreni gibi…
Kaçılan bu evrenler de kaçanlara en sonunda dönecekleri gerçek evren için çeşitli bilinçaltı yüklemeler yapıyorlar. Benim de çok sevdiğim ve 2008 yılından beridir hayatımızda önce ana dizi Breaking Bad ve sonrasında Better Call Soul yan dizisi ile devam eden Vince Gilligan’ın yarattığı evrende de buna pek çok örnek var.
Sinema ile ilgilensek de esasen dizileri önemsiyorum. Örneğin “Oppenheimer” iyi bir dizi olurdu ancak sinema için bu şekliyle bence başarısız. Çünkü dizilerin bölümlerinin ve sezonlarının kendi içinde bütünlük oluşturması savrulmayı önlüyor.
Breaking Bad evreninde dünyamızda en yaygın din olan ve her anımıza nüfuz etmeyi amaçlayan bunu da büyük ölçüde başaran kapitalist sistemin gerçekliği ile uyumlu. Temel ilke “şov devam etmeli” ve size sunulan ana karaktere alıştıktan sonra alttan alta onu savunmaya ve desteklemeye başlıyorsunuz. Artık o ana karakterin tarafındasınızdır.
Bunu yapmak için de Walter White: Akciğer kanserinden öleceğini bildiğini ve işini düzgün yapan, başarılı bir kimya öğretmeni olduğu aktarılır seyirciye. Hamile eşi ve engelli çocuğuna iyi bir gelecek bırakmak için bu fedakar baba uyuşturucu işine girer. Dikkat edin dizinin yaratıcısı karakterin yapacaklarını tamamen MASUM ve iyi niyetli, meşru gerekçelere dayandırır.
Dizinin yaratıcısı bu durumu farklı bir şekilde Saul Goodman için Better Call Soul dizisinde yapar. İlk sezonun tüm amacı daha önce Breaking Bad dizisinden bilinen üçkağıtçı avukat karakterinin başarılı ve iyi biri olan abisine yaranmak ve onun gibi olma çabasını anlatır. Evet gençken it kopuk bir karakterdi ancak sonra tövbe etti, doğruyu buldu ancak sezonun finalinde gizemin çözüldüğü gibi onun tüm iyi olma çabası başta abisi olmak üzere hiç kimse tarafından kabul görmedi. Ve o da başka çaresi olmadığı için kötü oldu gibi bir algı yaratılıyor.
Aslında sonrasında her iki dizide de göreceğimiz gibi bu masum olan/olmak isteyen ancak şartlar nedeniyle kötüyü seçmek zorunda kalan karakterlerimizin yapacaklarını yumuşatan ve anlaşılmasını sağlayan hamleler bunlar.
Jesse’nin sevgilisi Jane’in ölümüne göz yumarak izin veren, sonraki sevgilisinin oğlunu zehirleyen Walter White’ın hangi iyi amaçla yola çıktığının bir anlamı kalmış mıdır? O hedefine ulaşma noktasında karşısına çıkan her şeyi masumlar da dahil acımadan yok edebilecek bir makinaya dönüşmüştür. Hatta bir noktada her iki dizide de gördüğümüz şey gücün bir araç olmaktan çıkıp bizzat bir amaca dönüştüğü ve masumiyetin artık bu evrenlerde anlamını yitirdiğini görürüz. Daha doğrusu masumiyet diye bir kelime bu karakterler için bir zaaf, karşısında bir masum görünce de kolay lokma anlamını taşır.
Ve bir yönüyle dünyanın en muhafazakar ülkesi de olan ABD’de bunu kullanmak için aile kavramı sık kullanılır. Walter da başka bir karakter olan Mike’ın torunu için bu işlere girmesi gibi…
Better Call Saul’da Nacho karakterinin sırf babasını kurtarmak için suçu abartılı bir rol yaparak kabullenip ve kendisini öldürmesi de buna örnek.
Her iki dizi de çok başarılı. Ancak bilinçaltımıza işlediği çok tehlikeli ve kötü mesajları var.
Bunlardan en aşağılık olanı masumların bazen ana karakterleri korumak için öldürülebileceği gibi. Kimse masum bir karakter öldürüldü diye diziyi izlemeyi bırakmadığına göre bir şekilde bu bilgi ruhlarına bir seçenek olarak kaydedildi. Böyle olunca da Irak, Afganistan, Suriye gibi bölgelerdeki katliamlara ABD halkının en azından sessiz kalışına bu açıdan katkı sağlamış sayılır bu diziler.
Bizde de Kurtlar Vadisi ve türevi “Büyük oyunu” çözen diziler eleştirilesi çok yönü de olsa şimdilerde Eski Türkiye denen düzenin yok edilip yerine “Halkın asla anlamayacağı ve çözemeyeceği” bir sistemi inşa ettiler.
Masumiyet ve insanın yok edildiği bir dünyada geriye sadece sistemin istediklerinin varlığı kalır. Bizler de Covid dönemi misali gerçek dünyadan koparılırız. Ve ekranlarda nasıl davranmamız gerektiğini dikte eden siyasetçiler, sosyal medya trolleri, öne çıkarılan basın, diziler, filmler vs ile ne yapmamız gerektiği gösterilir.
Aslında kaybolan şey insanın ta kendisi.