06.02.2022
Stanton adında genç biri geçmişini geride bırakıyor. İlk trene atlayıp yeni bir dünya yaratmaya çalışıyor. Bu tren hem uzun zamandır yaşadığı diyarı hem de geçmişini geride bırakıyor, ilerliyor. Stanton, bir irade ortaya koyuyor. Doğru ya da yanlış bir değişime karar veriyor ve bunun için de çabalıyor. Kader de ona acıyor olacak ki ne olduğunu, kim olduğunu sormadan onu işe alan bir karnaval ekibini karşısına çıkarır. Stanton da çalışkan ve zeki olduğunu gösterir. Kurmak istediği yeni hayat için de arayış içindedir. Önüne, Zeena ve Pete çıkar. Onlardan zihin okuma numaralarını öğreniyor. Bu alanda o kadar başarılı oluyor ki karnavala düzenlenen polis baskınını bile polisleri ikna ederek çözüyor. Guillermo del Toro’nun son filmi “Kabus Sokağı’nı” bu hafta inceleyelim.
Aslında film iki bölümden oluşuyor. Bu anlattığım ilk bölüm başlangıç ve yükselişi anlatıyor. İki bölümün de esas karakteri aslında Geek adı verilen ve canavar-insan olarak adlandırılan rol. Vahşi bir hayvan gibi davranan ancak insana yapı olarak benzeyen ve sergilenen bir şov karakteri Geek. Ondan istenen ise seyirci karşısında bir tavuğu canlı canlı ısırması gibi vahşi hareketlerde bulunması. Ancak, Geek sürekli söylenir “Ben böyle biri değilim.” Zaten sonradan işin iç yüzünü karnavalın sahibi anlatır. 2. Dünya savaşına katılmış askerler gibi büyük travmalar yaşamış ve sonrasında da bu travmayı aşamayıp uyuşturucu ve alkol batağına düşen insanlar bunlar. Karnaval sahipleri de bunu bildiklerinden bu insanlık dışı işi “geçici olduğu” vaadiyle kabul ettirmekte. Gösteriyi seyredenler de bu zavallıyı görüp kendilerini iyi hissediyorlar olsa gerek. Burada önemli olan Geek süreçi kaybedenlerin istismarına dayanıyor aslında.
Pete’nin ölümü, Stanton’ın işi iyice öğrenmesi, geliştirmesi ve karnavaldan Molly adlı saf ve temiz bir sevgili bulmasıyla biter. Stanton aşırı hırsının da etkisi ile yine ortamını değiştirir. Üstelik bu kez daha güçlüdür.
Hırs kontrolü zor bir duygudur. Hele ki hayatı bir kumar gibi gören Stanton gibiler için! Hırsın zehirlediği biri için durağan, dengeli ve huzurlu bir hayat mümkün değildir. Zehirli bir hırsla kaplanmış birisi bir tür adrenalin bağımlısıdır. Sonuçlar ya da hedefler hep geçicidir. Onun için tek yol daha fazlası istemektir. İstemenin sonu yok ancak insan zamanla ve şartlarla sınırlı bir varlık. Üstelik hayatı sürekli bir kumar gibi görürseniz, siz de bir kumarbaz olursunuz. Hiçbir kumarbaz oyunun finalinde kazanamaz. Çünkü gerçek kumarbazlar kazanca değil sürece aşıktır, bağımlıdır. Kazançlar ya da kayıplar geçici mutluluk ya da mutsuzluk sağlar ancak aslolan adrenalin ve umuttur yani masada olmak, sürece dahil olmaktır. Kumarbaz aslında kazanmak isteyen biri değildir, hayata dair aşamadığı gerçeklerden kaçan ve kumar masasını sığınak olarak gören biridir. Ve dışarıdaki seslerden korkup canavarın mağarasına sığınan biri kadar da çaresiz ve kaybetmeye mahkum biridir. Onun içindir ki hiçbir kumarbaz iyi bir kazançtan sonra bırakmaz oyunu. Çünkü kumarbaz için son diye bir kavram yoktur.
Stanton için de bunlar yaşanır ikinci bölümde. Kendisi gibi tehlikeli olan bir psikologla tanışır. Bu tanışma sonunu hızlandırır. Psikolog işin eğitimini almış toplumca mesleği sayesinde saygın biridir. Stanton ise halktan, alaylı birisidir. Bu çöküşü anlatan bölümde elbette Stanton’ı insani özelliklerini koruyan Molly ilk olarak dönüştüğü hali görür ve bırakır.
Yükselmenin en tehlikeli yönü düşmektir. Ne kadar çok yükselirseniz düşüşünüz de o kadar görkemli olur. Stanton da Çehov’un kuramında olduğu gibi “Bir sahnede silah göründüyse ilerleyen sahnelerde mutlaka patlamalı.” misali finalde Geek’e dönüşür. Üstelik Geek’in ne olduğunu bilerek bu hale düşer ki bu acısını katmerler!
Filmin senaryosundaki en büyük eksik Stanton’ın varoluşundan beridir hırslı ve kötü olduğu tezidir. Bu filme mistik, dogmatik bir ruh katıyor. Bu yönüyle bir nesli helak eden “Sırlar kapısı” misali bir hal yaratıyor. İnsan iradesini hiçe sayan bir bakış açısı ki bence yanlış da bir bakış.
Guillermo del Toro'nun önceki filmlerinde doğaüstü yaratıklarına alışmışken bu filmde aslında en büyük yaratığın insan olduğu merkezli bir filmi olmuş.
Stanton, bir yönüyle de ülkemizdeki iktidara benziyor. Sovyetlerin çöküşü ile eski “yönetilmeyen, idare edilen” ülkenin bocalama döneminde eski reflekslerle 28 Şubat süreci yaşandı. Ardından muhafazakar denen gruplara iktidar yolu açıldı. Bunlar da alaylı olduğu ve halkın içinden çıktıkları için hızla her kademeyi ele geçirdiler. Halk ile aynı dili kullandıkları ve onlara benzedikleri için de kabul edilebilirlikleri iyice arttı. Karşı tarafın halktan kopukluğu da bu ilerlemeyi daha da artırdı. Ancak kumar bağımlısı gibi iktidar bağımlısı oldular. Tek bildikleri ele geçirmek. Batman: Kara Şövalye filmindeki Joker misali “Ben arabanın arkasından koşan köpek gibiyim. Yakalarsam ne yapacağımı bile bilmiyorum.” İşte bu ruh haliyle ele geçirmeyi bilen ancak nasıl daha iyi, güzel yaparım fikri olmayan bir iktidar modeli.
Başarıyı sadece oy olarak sınırlayan, gören bir anlayış. O kadar zavallı bir ruh hali ki 100 yıllık devletin son 20 yılında tek başına iktidarda olmalarına rağmen en küçük bir eleştiriye cevapları fi tarihinde yapılanlar üzerinden. Oysa şimdilerde 2000’leri anlatan film yapsak neredeyse internette vs de olan gelişmeler yüzünden “dönem filmi” sayılacak bir değişim söz konusu dünyada. Ama bunlar günümüzde iktidar olup geçmişin hayaletleri ile savaşıyorlar. Nerden baksan acı ve zavallı bir durum.