14.10.2020
‘Bir Katilin İfadeleri: Tedd Bundy’ mini dizi şeklinde bir belgesel olarak hazırlanmış. ABD’deki ilk resmi seri katil ünvanlı Tedd Bundy’i anlatıyor. Belgeselde , Bundy’nin hayat hikayesini yazmasına izin verdiği gazeteciler kendisi ile yüz saate yakın röportaj yapıyorlar. Bundy, her şeyden bahsediyor ancak cinayetleri hakkında hiç konuşmuyor ve reddediyor. Röportajın sekseninci saatinde gazeteci farklı bir şey deniyor ve Bundy’i cinayetleri hakkında konuşturmayı başarabiliyor. Bundy’e cinayetleri kendisi işlemiş gibi değil, bir üçüncü şahıs işlemiş gibi soruyor ve “Sence neden olmuştur?” diye soruyor. O andan itibaren Bundy her şeyi anlatmaya başlıyor.
Yine Netflix’te ‘Sosyal İkilem’ adında güzel bir belgesel var. Belgeselde sosyal medya uygulamalarının bağımlılık yapıcı özellikleri, bu uygulamaların sahibi şirketlerin nasıl kar ettikleri ve daha da önemlisi insanları neredeyse bilinçaltı düzeyde, kendi iradeleri ve bilinçlerinin ötesinde nasıl yönlendirdikleri anlatılıyor.
Anlatanlar ise bu şirketlerde bu tür yönelimleri teşvik eden ve ilk bulanlar. Tedd Bundy misali şimdilerde bu insanlığa karşı işlenen suçun başlangıcında yer almamış gibi konuşuyorlar. Bu duruma neden olanlar bir başkasıymış gibi!
Tedd Bundy 1974-1978 arası 30 tane cinayeti itiraf etmişti ancak polis toplam cinayetlerin yüzden fazla olduğunu tahmin ediyor. Peki yedi eyalette bu kadar cinayet işleyen biri neden yakalanamadı? Bundy’nin dış görünüşünün düzgün olması, üniversite mezunu, uyumlu biri gibi görünmesi gibi etkenler önemli elbette ama asıl sebep teknolojik gelişmelerin bu kadar ilerlememiş olması. Çünkü eyaletler arası iletişim bugünkü gibi hızlı değildi, internet yoktu en basitinden. Sosyal İkilem belgeselinde net olarak gördüğümüz şey sosyal medya uygulamalarını kullanan, hatta genişleterek söyleyebiliriz ki; akıllı telefon ve internet kullanan dünya üzerindeki 2 milyar insanın hangi coğrafyada olduğunun önemi olmadan her anını, yönelimini sınırsıza yakın veriler vasıtasıyla bir sonraki hamlesinin ne olacağını tahmin edebilen bir sistemin “kontrolünde” yaşamakta..
Bu manipülasyon gücü insanlık tarihinin en üst noktasında ve her geçen gün daha da artıyor ve mükemmelleşiyor! Üstelik bu sosyal medya güçleri, Tedd Bundy misali eğitimli, sempatik ve kötülük beklenmeyecek bir görünüme sahipler.
Daha önceki yazılardan hatırlarsınız. Ekonomik olarak dünyadaki servetin toplamının yüzde 99’u, dünya nüfusunu oluşturan yüzde 1’in elinde. İşte o yüzde birlik kesimin bu servetini artırma ve kendisine karşı oluşabilecek bir muhalif durumu yok etmek için dünya üzerinde oluşabilecek her türlü hareketi daha oluşmadan yok edebilecek bir manipülasyon gücüne ulaştığının kanıtı bu belgesel.
Bizde maalesef ağır yenilgiler karşısında şiddetlenen yalan umutçuluk sonucu yüceltilen Z kuşağının ise bu yeni dünyanın has ve savunmasız mağdurları olduklarını bu belgeselde net görüyoruz. Bir tür kobay gibiler. Üstelik bu deneyin sonucunun ne onlara, ne de insanlığın büyük kısmına ‘daha iyi yaşam’ adına hiçbir katkısı yok. Katkı kapitalist piramidin en üstündeki azınlığa var: Daha fazla güvenlik, daha fazla sömürü! Üstelik bu yabancılaşma ve artan bireysellik, Ayn Rand gibi kapitalist filozofların söylediği anlamda bireyselliği sadece romantik olarak niteleyecek nitelikte.
Yok olan birey, görünmez iplerle farkında olmadan köleleşen, kendini sınırsız özgürlük içinde sanan, ancak aslında çok dar bir hapishanede yaşayan ve kendi davranışı sandığı eylemlerin aslında sistemin yönlendirmesi olduğunun bile farkına varamayan zavallı biridir artık. Bu duruma itiraz bile edemez zira düşman o kadar ileri bir düzeyde ki elindeki teknolojik imkanlarla görünmez halde, bir tür tanrı misali!
İspanyol, Portekiz istilacıların silahları karşısında şaşıran ve onları tanrı zanneden İnkalar, Aztekler misali!
İnsanlığı savunacak hukuk yok. Çünkü bu kapitalist azınlığın elindeki teknolojiden, bilimden, ne hukuk insanları, ne de geri kalmış toplumlardaki entelektüeller haberdar değil.
İşin özeti, daha önceki yazılarda belirttiğim bir söz ile aynı yere çıkıyor. Marx, bugün yaşasaydı, ilk mesele olarak, dünya işçilerinin birleşmesinden önce bilimin ve teknolojinin insanlığın devamı için mutlaka bu kapitalist azınlığın elinden alınmasını isterdi. Geniş halk kitlelerinin menfaatini gözetenlerin eline geçmesi için mücadele edilmesini vurgulardı. Aksi durumda klasik anlamda insan ve insanlık yakın zaman sonra tarihe karışacak! Evrimsel olarak kanatlarımız çıkmayacak ancak çok az bir insan çok üst düzey bilimsel bilgi ile geri kalan insanlıktan ayrılıyor ve bunun sonunda da Homo Sapiens atalarımızın, Neandarthallere yaptıkları toplu yok ediş misali bir dünyaya doğru gidiyoruz. Bir kısım insan üst insana evrilirken, dünyanın büyük çoğunluğu ise tersine evrime doğru evrilecek gibi...