23.01.2024
İnsanın kaybolduğu garip bir dünyada yaşıyoruz. Olmayan şeyleri duymak, görmek anlamına gelen halüsinasyon kelimesi eskiden beridir vardı ve bir hastalık belirtisi olarak özellikle psikiyatrinin ilgi alanı içindeydi. Cambridge sözlüğünün yetkilileri ise yeni bir fiil olarak tanımladılar. ‘Yapay zekanın yanlış bilgi üretmesi’ anlamında tanımladılar. Farkında mısınız? Hayatın kendisi bütün halinde psikiyatri/psikoloji bilimlerinin alanına sokuldu. Milos Forman’ın ‘Guguk Kuşu’ filmi ‘anormal’ olarak farklılıkları fişleyip, psikiyatri aracılığı ile insanları sistemin kalıplarına sokması ve farklılıkları ‘hastalık’ olarak adlandırması nedeniyle psikiyatriyi eleştirirdi. Şimdilerde farklılıklar bitirilmiş olmalı ki artık psikiyatri/psikoloji eskiden normal denen kitlenin yaşamına da müdahil oluyor. Yıllarca terapi gören insanlar var ya da sosyal medyada sıradan, ‘normal’ insanlar en az 10-15 tane psikoloji sayfası takip ediyor. İyileşmeyen hastalık mı söz konusu yoksa iyileştirme seçeneğinin zaten masada olmadığı ‘yeni normal’ mi?
İlk ampuller üretildiği zaman çok uzun ömürlüydü. Ancak sonrasında şirketler daha çok kazanç elde edebilmek için ‘belirli ömürlü’ ampuller üretmeye başladı. Buna tek direnen bizim yerli-milli iktidarımızdır. Şaka bir tarafa benzer durum cep telefonlarında da mevcut. Sürekli yenilensin diye telefonların hızının azaltıldığını şirketlerin kendileri açıkladı. Dikkat edin bilimsel bir gelişme kimin elindeyse, çıkan ürünün nasıl kullanılacağına da tüketici değil üretici karar veriyor. Ve günümüz insanı artık bir üründür.
Konya’da bir nöroloji profesörünün ‘MS hastalığı Allah’tan geliyor’ sonucuna vardığı bilimsel makalesi çok tartışıldı. Hocamız sistemin açığını bulmuş ve kendi ekibinin yönetimde olduğu ve akademik yükselmede de kabul gören bu saygın dergide ‘kız çocuklarına karşı tacizi önlemek için türban çözümdür’ gibi günümüz mizahçılarının aşamayacağı bir mizah yapmış. Üstelik bunu da Feyyaz Yiğit ya da Doğu Demirkol’dan çok daha öte bir tarz ile yapmış. Ciddi bilimsel ortamlarda ciddi ciddi durarak, yazarak ‘durum komedisine’ yeni bir bakış açısı getirmiş. Bilimin umurunda değildir, çünkü her şey söylenebilir bilimde. Ancak din açısından çok tehlikeli bir durum bu! Çünkü MS’in Allah’tan geldiğine inanıyoruz demek, Allah’tan gelmeyen şeylerin varlığı iddiasını da barındırır ki Hocamız şükretsin ülkemiz şeriat ile yönetilmiyor yoksa başı belaya girebilirdi. Benzer bir durum yine Konya’da başka bir hocamızın başına gelmiş. Ülkemizde bas bas ‘bilimsel yazılar, konuşmalar’ yaparmış, ey şeriat ne güzel şeysin sen diye. Sonra hocamız Umreye gitmiş. İzdiham çıkmış, yere düşen çantasını almak için eğilirken bir kadının kalçasına çarpmış. Hocamız aylardır Suudi Arabistan’ın şeriat hukuku gereği hapishanede. Biz de buradan yetkililere sesleniyoruz lütfen bu ilahiyatçı hocamızı kurtarın çünkü yeterince uygulamalı şeriat hukuku eğitimi aldı ve o da ne düşünürse düşünsün Cumhuriyet vatandaşı ve Cumhuriyetin nimetlerinden yararlanmaya hakkı var. Sahi ‘uyan Konya’ diye bağıran çocuğa ne oldu ya…
Psikiyatri/psikolojinin normal hayatı hastalık kabul edip, Hristiyanlığın doğan her insan günahkardır diyerek vaftiz etmesi misali bitmeyen terapi ve tedavilerle bir bilim alanından çok insanın 24 saatini düzenlemeye çalışan bir din haline dönüşme cüreti gösterdiği zamanlardayız. Dini, İngilizce ile bilimsel ortamlarda savunduğunu düşünen ancak ana dilinde ne söylediğini bilerek ibadet edilmesine karşı olan insanları düşününce geleneksellikten de bihaber gelenekçilerin derdinin bu toprakların insanı ile olduğunu ezikliklerinden elin İngiliz’ine nasıl saygılı davrandıklarını da görüyoruz. Boşa değilmiş büyük feylosofları Fesli Kadir’in Prens Charles gizli Müslüman, Sheakspear de aslında Şeyhpir ve o da öyle demesi. Bunlar bu toprakların insanına düşman!
İnsanı hastalıklı olarak gören kapitalist sistemin araçları ve yaptığının farkında olmayan gelenekçi olduğunu sanan gelenekten habersiz şuursuzların olduğu bir çağda kaybolan şey ‘İNSANDIR.’ İnsan bütünü ve bütünlüğünü kaybetmiştir. Sosyal medya başta olmak üzere sistemin dayattığı iletişim araçlarının ‘dayatmalarına’ mahkum edilmiştir. Kitap okumuyor, film izlemiyor. Ne yapıyor biliyor musunuz? Takip ettiği sayfalarda gördüğü kaynağı belirsiz alıntılar ile ya da bir filmin bir kesitinden besleniyor entelektüelliği. Bunlarda da en büyük sorun bağlamı bilmemek! Böyle olunca da sözün ifade ettiğinin tam tersi durum bile sözün anlamı gibi kabul edilebiliyor. Sistem öyle acımasız ki ölmüş yazarları bile böyle yaparak mezarlarında huzur içinde uyumalarını engelliyor, kemiklerini sızlatıyor!
Parça ile ilgilenen insanın bütün işe bağı kopar. Bütünle bağı kopan insan da artık bir araca dönüşür ve her türlü manipülasyona açık hale gelir. Astroloji misali 12 burç ile insanlığı 12 özelliğe sahipmiş gibi daraltan bir mantık ile psikoloji de narsist kişilik o bu diyerek insanlara ‘tanı’ adı altında ‘fişleme’ ve kalıplara mahkum etmekte. İşin ilginci bu ara bunlarla ilgili bir şeyler yazmak için kitaplarını okuyorum. Bir bakıyorsun yazmış üstüne ‘klinik psikolog’ özgeçmişinde ise nerden mezun yazmıyor. İnternetten araştırdım bir baktım kıytırık bir apartman üniversitesinden diploma almış. Benim için önemli değil ancak bu da mesleki unvanın kılıcını kullanarak var olmaya çalışan biri için ezikliktir. Umberto Eco ya da Unamuno hiçbir yere profesör yazmadı örneğin.
Uzatmayayım ben bunların yaptığı gibi fişleyip de tanı koymayacağım tedavi de önereceğim. Savrulan, kaybolan, parçalara ayrılan insanın huzur bulacağı ve gerçeğini hatırlayacağı yaşayan efsane Aki Kaurismaki ustanın ‘’Sararmış Yapraklar’’ filmi ile devam ederiz.