02.01.2024
Bir yıl daha çizer misin Janin Medoviç.
Yepyeni bir yalnızlık bozdurduğunda
Niye sanki alkol tutup ufalanırım
Ölünecekse bak işte en büyük ölünmeli
Bu demek benim dördüncü krallığım
Attila İlhan
İlginç bir yıldı. Büyük umutlarla başlamıştık. En azından GERÇEK sorunlarımızla yüzleşecektik. Yerli milli söylemleri ile ÖRTÜLMEYECEKTİ sorunlarımızın üstü. Dedim ya umutluyduk. Yalanın sahte huzurundansa gerçeğin acısı ile YÜZLEŞECEKTİK. Olmadı. Hatta daha da kötüsü oldu. Yenilginin sonrasında yaşananlar, umut ettiklerimizin pek de bunu hak etmediklerini gösterdi. Muhalif taraflar iktidar olmak yerine iktidarın ruhunu alarak kendi dar iktidar alanlarında var olmaya razı oldular. Gördük ki iktidar her yerdeydi, muhalefetin ruhunda bile.
İki havuz; birinde yeşil diğerinde kırmızı ile boyanmış su olduğunu düşünün. O havuzlara girip çıktığınızda ne değişir ki? Biri kırmızı biri yeşil göründü diye o insanlar farklı mı olurlar? Olmazlar! En basit örneği iktidarın havuzuna girip şimdilerde de en büyük muhalif olan insanlar bunun kanıtı değil mi?
Öyle iktidarı da iktidar sanmayın. Merkez Bankası başkanı ya da Mehmet Şimşek’i görevlendirmeme şansı var mıydı? Daha da beteri seçim kaybedilse bu iki ismi pek ala muhalefet de onaylardı. Ülkedeki en aciliyeti olan dert ekonomi ve ekonomiye yön verme noktasında siyaset devre dışı! Peki siyaset gerçeğe etki edemiyorsa neye yarıyor? Aklıma Costa Gavras’ın ‘Odadaki Yetişkinler’ filmindeki sahne geliyor. Siyasete yeni atılan, akademisyen ekonomi bakanı, AB’nin ciddi baskısı altındadır. İşin arkasında da Alman ekonomi bakanı vardır. Alman bakana en son ‘bunu yaparsak halk bizi parçalar, seçim vaatlerimiz tam tersiydi, bunu nasıl yaparız’ benzeri sözler söyler. Alman bakan da ‘sizin göreviniz bu zaten -halkı ikna etmek-‘ Bu görevi daha iyi yapacak birileri olmadığı için sistemin aktörleri devam ediyor. Acı ama gerçek bu!
Ryusuke Hamaguchi’nin son filmi ‘Kötülük Diye Bir Şey Yok’ vizyonda. Japonya’da gözden uzak ormanlık bir alana şehirden kaçarak bir tür sığınan ‘bilinçli’ insanların oturduğu bir kasabaya kamp alanları, bungalovlar yapmak isteyen bir şirket ile bölge halkının hikayesini anlatıyor. Kapitalist sistemden ve sorunlarından kaçmak naif bir korkaklık! Yurtdışına kaçmaya çalışan ‘yetişmiş insanlarımız’ misali. Zaten kaçmak hiçbir zaman doğru bir şey değil. Belki stratejik olarak güçlenip geri dönmek için kabul edilebilir bir durum.
Şirket halka projeyi anlatması için ‘halkla ilişkiler’ bölümünden isimleri görevlendirir. Halk çok bilinçli olduğu için pek çok soru sorar ve cevap alamaz. Yetmezmiş gibi neden yaptıklarını da bildiklerini açıkça ifade ederler. Öyle Ayn Rand’ın ‘Atlas Silkindi’ romanı misali değer ÜRETEN bir kapitalist yapı yoktur ortada. Devletten teşvik almak için, en düşük maliyetle doğaya zarar vermeyi rahatlıkla göze alan bir şirket vardır ortada. Bizdeki beşli hayır kuruluşu şirketler misali, kamu kaynakları sayesinde var olan ve orijinal bir değer de üretmeyen ucube, ezik ancak nihayetinde kazanan ve sözüm ona saygın şirketler vardır. Ayn Rand sosyalizmden korkarak ömrünü geçirdi ancak ‘koyun kurttan korkarak ömrünü geçirir ancak onu çoban yer’ misali kendi çocuklarının düştüğü hali görse kahrından ölürdü. Hele o 2008 krizinde ABD şirketlerinin kamu kaynakları tarafından batmaktan kurtarılmasını görse! (Bknz: Adam McKay’sın -The Big Short- filmi)
Üretmeye ne gerek var bu çağda. Daha doğrusu derinliğine üretime ne gerek var? Yatay, bilişim teknolojilerinde ilerleme kaydederek insanları kontrol altına almak daha iyi. Kim için elbette DEVLETÇİ KAPİTALİZM sayesinde var olan bizdeki beşli hayır kuruluşları ya da sömürdükleri ülkelerde her türlü imkanı bulan ancak karşılığında da işbirlikçi iktidarları ‘yerli-milli’ görünsün diye halkına onların sözlerini görmezden gelen paradan para kazanan ‘FİNANSAL KAPİTALİZM’ için.
Tarlasında çiftçilik yapması gereken ya da ev hanımı olması gereken tiplerin akademiyi doldurduğu yer artık akademi değildir. Bir çocuğa bir milyon lira versen gider sürekli dondurma alır. Bunlar da akademiyi evlerine, tarlalarına dönüştürdüler. Bunlardan muhalif bir ses çıkmasını beklemek imkansız. Ver ordan iki dondurma bunlar hemen sus pus.
Filme dönelim en güzel sahnesi gerçeği tüm çıplaklığı ile ortaya koyan şirketin patronu ile halkla ilişki uzmanlarının bu ilk buluşmadaki hezimet sonrası toplantısıydı. Elemanlar üzgün, patron ise gayet başarılı olarak nitelendiriyordu durumu. Sebebi de ‘Zaten amaç teşviği verecek devlet yetkililerine halkı dinlediğimizi göstermek ve halkın da gazını almak’ der. Bir şeyin sorun olması için olayın neresinde olduğunuz ve vicdanınızla alakalı bir durum sonuçta. Onların on talebi varsa bir ikisini yapın öne çıkarın, iyi niyetinizi gösterin yeterli der. Ülkeyi devlet teşvikleri ile sömüren asalak şirketlerimizin 29 Ekimlerde en güzel ‘Atatürkçü video’ yayınlaması misali bir durum!
Eyleme değil de görünüşe bakılırsa olacağı bu! Düşmanı dost, dostu düşman görürsünüz.
Film finali ile şaşırttı beni. Finalde sanat yoluyla da olsa kapitalist şirketin, ‘insani görünmeye’ çalışan sahteciliğine karşılık şirketin temsilcisine acımıyorlar! Çünkü çocuklarının geleceğinin çalındığını net olarak görüyorlar.
Biz de ise sanat yoluyla bile olsa hemen hemen hiçbir filmimizin finalinde kapitalizme bir başkaldırı yok! Neden? Çocuksu bir ruh haliyle hala ‘uslu olursanız uyumadan Şirinleri göreceklerine mi inanıyorlar? Uyumadan bir şey görecekleri kesin finalde ancak emin olun bu Şirinler olmayacak! Şimdinin muhalifi eskinin iktidar yalaklarından pay biçin kendinize…