09.07.2024
1800’lerin ikinci yarısı Rus edebiyatı özel ilgi alanımdır desem abartı olmaz. Doğulu, sanayileşmemiş, feodal bir toplum olan Rusya’nın, fiziken yakın olduğu Avrupa’daki değişim ve ilerleme karşısında gösterdiği çabanın vitrini, o dönemin Rus edebiyatıdır. Entelektüelliğin siyasi güce insanlık tarihi boyunca en etki ettiği dönemlerden biri 1789 Fransız devrimidir. Bu dönemde entelektüellik siyasi güce etki etmiş demek, olanı aslında tam anlatmakta yetersiz. Olan, entelektüellerin siyasi gücü tam olarak kullanmasıdır. Döneme ait eserleri okuyunca, bende oluşan izlenim şu; Robespierre başta olmak üzere devrimin öncü filozof-iktidar sahipleri insanlık tarihi boyunca, düşünen-teorik insanların en büyük hayalini hayata geçirme imkanı bulmuşlar, ‘düşüncelerini doğrudan hayata geçirecek güç sahibi olmak.’
Boş bir sayfa misali gördükleri dönemin Fransa’sını, zihinlerindeki bir romanı yazıya döker gibi görmüşler. Düşüncenin uçsuz bucaksız genişliği karşısında, somut dünyanın kalıpları ve gerçeklerinin çatışmasıdır yaşadıkları. Zihninde ejderhalar barındıran bu filozoflara somut dünyaya hükmetme hakkı verilince ne mi oldu? Somut dünyayı, zihinlerindeki dünyaya uyumlandırma çabası ve bunun için tarihte hiçbir filozofa nasip olmayan somut iktidar gücü… Sonuç, zihinlerinde bulunan ejderhaların özgür kalması ve pek çok katliam!
Düşünmek hele ki özgün düşünceler ortaya çıkarmak mutlak yalnızlık ve izolasyon gerektirir. Bu yalnızlık içsel bir yalnızlıktır. Kalabalıklar içinde yalnız kalma halidir. 1789 şartlarının kaotik ve dünya tarihini değiştiren özgün şartları bir daha asla yaşanmadı, yaşanmayacakta! Bu özgün sıra dışılığın bende etkisi büyük. Teorik birikim, bir tür potansiyel enerji gibidir. Bu yüksek potansiyel enerjiyi doğrudan kinetik enerjiye dönüşmesine izin vermek; bu dönem özelinde görüldüğü gibi felaketlere yol açmaktadır.
İşte 1850’ler sonrası Rus düşünce dünyası; Hem bu filozoflar gibi merkezi otoritenin kaybolduğu bir ara döneme denk gelmemeleri hem de belli seviyede de olsa bir ‘birey’ kavramının ortaya çıkmamış olması nedeniyle dönemin Fransız filozofları kadar radikalleşmediler. Hatta Gogol, Tolstoy gibi aklı ön plana çıkaran gerçekçilikten yola çıkıp, zamanla gelecek şiddet dalgasını görerek mistik bir bakış açısına yönelmişlerdir.
Marx’ın somut gerçeklere dayanan düşüncesi, somut evreni değiştirmeye cüret etmişti. Bunu yaparken de kaosun imkanları sayesinde iktidar olan bir güçle yapmamıştı. Sanayi devrimi sırasında oluşan ‘yeni güçlü iktidara’ karşı ezilen büyük halk kitlelerini bilinçlendirmek ve bu bilinçlenen kitle ile oluşacak güç ile muhalif bir ‘yeni dünya’ kurmak istemişti.
Ve yenildiler. Şartları uygun olmayan Ruslar, dengeler ve Lenin gibi cüretkar bir somut gerçekçi siyasetçi ve filozof sayesinde ‘garip’ bir komünist devlet kurdular. İnsanlığa ciddi katkıları oldu bu devletin ancak en nihayetinde otoriterleşen ve daha da güçlenen bir kapitalizmin ortaya çıkmasına da neden oldu. Sınırlanan bir komünizm çürümeye mahkumdur. Bu çürüme sadece bir devlet olarak değil, fikirsel anlamda ona bağlı düşünürleri de çürütür. Şimdi geriye dönüp baktığımızda daha net görüyoruz ki komünist düşünceye en fazla katkı sağlayan düşünürler, Sovyetler dışından çıkmış düşünürlerdir.
Yenilgi bir insana, topluma, düşünceye ve de insanlığa; gelişim fırsatı sunan en değerli gerçektir. Yenilginin bir fırsata dönüşmesi için de duygusallıktan uzak analiz edilmesi gerekir! Aşmak için bir olumsuzluğu ilk şart onu ‘olduğu gerçekliği ile anlamakla’ başlar. Kronik yenilen muhalif düşünce ise insanlığın vicdanı ve umududur. Bu çok büyük bir sorumluluktur!
Kimse günümüz dünyasında entelektüelden Robespierre olmasını beklemiyor. İmkanı da yok zaten! Hem yaşananlardan olmaması gerektiği de aşikar. Ancak insanlığın bu karanlık zamanlarda ihtiyacı olan entelektüel modeli ‘gerçeği olduğu gibi analiz eden’ insan olmasıdır.
Neo liberal dünyanın biyolojik gerçeği aştığı ve gelişen iletişim imkanları sayesinde ‘insana şah damarından yakın’ olma iddiasında olduğu günümüzde ‘gerçek sorunları’ görmesi ve bunları gündem etmesidir, beklenen. Neo liberal dünya tüm imkanları ile muhalif düşünceyi bile ‘evcilleştirmiş’ durumda. Muhalifliği bile sınırlamakta, üstelik bunu muhalif olduğunu sananın anlamayacağı şekilde yapmaktadır. Bu haliyle de Sovyetizmin, enternasyonel olmaktan vazgeçip çürümeye mahkum olması misali, var görünen ancak etkisi sınırlı olan bir anlamsızlık içinde kaybolmaktadır.
Şimdinin entelektüeli insanlık tarihinin en baskı altındaki entelektüelidir. Çünkü gündemini bile kendisi belirlememektedir. Sistemin küçük gündemleri(yel değirmenleri) ile savaşan Don Kişot’ları misalidirler. Bu sahte mastürbatif zaferler ile ucuz tatminler peşindedirler.
Ancak unutulmaması gereken bir gerçek var ‘hiçbir mastürbatif davranıştan çocuk doğmaz’ ve mastürbatif hazza mahkum olmak bir tür uyuşturucu misali insanı gerçekten koparır!
Ruslarla başladık, Dostoyevski ile bitirelim ‘Gerçek her şeyin üstündedir zavallı egolarımızın bile!’.