13.12.2020
Bir toplumu anlamanın en iyi yollarından biri o topluma ait atasözlerine bakmaktan geçer. Nesillerce aktarılan bu atasözleri, kabul gören resmî olmayan yasalar gibidir. Ki bu sözler ait olduğu toplumun olaylara bakış açısını da açığa vurur. İşte onlardan biri de “Kol kırılır yen içinde kalır.” sözüdür. Aile ya da yakın dostlar arasındaki bir sorunun dışarıya yansıtılmadan, o topluluk içinde çözülmesini telkin eder. 21. Yüzyılda kabul edilmesi zor bir söz!
İstanbul’da bir çocuğa öz ailesinden insanlar da dahil olmak üzere 27 insan istismarda bulunmuş. İnsan dediysek lafın gelişi! Hemen olaya yayın yasağı getirilmiş.
Benzer başka bir olayda ise bir yazar hakkında tacize uğrayan pek çok kadın susmak yerine çıkıp cesurca ve kendilerine yakışır şekilde konuşmayı tercih ettiler. Mağdurun değil, suçlunun susacağı ve utanacağı bir ülke kurmak için gösterdikleri bu dik duruşu saygı ile selamlıyorum. Bu cesur çıkışları ile toplumdaki konumlarını, güçlerini kullanarak tacizde bulunanların önce uykularını kaçıracaklar, sonraki dönemlerde de bu tarz eylemlere cüret etmenin eskisi gibi üstünün kapatılmayacağını gösterecekler. Çünkü yıllardır bu tarz aşağılık eylemler karşısında pek çok kol kırıldı. Biz bu kırık kolları üstü örtüldüğü için göremedik. Böyle böyle sakat bir toplum olduk.
Bir başka kültürel kodlarımıza işlemiş yanlış atasözümüz de “Bana değmeyen yılan bin yaşasın.”
Çalıştığı iş yerinde yolsuzluk olur, haksızlık olur ama insanlar genelde susar. Bu yılanların en büyük besini işte bu susmalardır. Yılanlar, susuldukça büyür. Büyüdükçe daha da cesaretlenir. Zaman gelir susanlara da dokunur. Böyle böyle yaşar bu yılanlar. Oysa sağduyulu bir başka atasözümüzde olduğu gibi davranıp, “Yılanın başını küçükken ezmeliydik” diyebilseydi susanlar, işte o zaman toplum büyüyecek, bu yılanlar yok olacaktı!
……
Tarihe barbar olarak geçsek ne olur sanki
Geçen haftanın üzücü ancak gösterilen tepki nedeniyle en bize yakışan başka bir hareketi de Başakşehir takımının siyahi yardımcı antrenörü Webo’ya karşı maçın Rumen asıllı 4. Hakeminin yaptığı ırkçı sözlerden dolayı takımın sahadan çekilmesi oldu. Trabzon eski başkanlarından birinin siyahi futbolcusu Kevin Campbell için ‘yamyam’ dediğini ve yakın zamanda siyahi futbolculara ‘muz atıldığı’ gerçeğini unutmamak gerek. Ve de ülkemizde siyahilerin sayısı az olduğundan bu konuda ırkçılık karşıtı olmanın ‘dayanılmaz hafifliğini’ kabul ediyor olsam da yanlış insan bile doğruyu söylese bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorum. Amedspor’un maçlarında da aynı duyarlılık gelişeceğini umut ediyorum.
Hakemin Rumen oluşu üzerinden de “Tarihe barbar olarak geçsek ne olur sanki” filmini hatırlatmak isterim. Jadu Rude filminde Romanya’nın 2. Dünya savaşı sırasındaki Yahudi soykırımındaki sorumluluğunu irdelemeye çalışmış. Film adını Hitler’e yakın olan dönemin Rumen lideri Antonescu’nun bakanlar kurulunda planladığı soykırım eylemine karşı barbarlık suçlamaları karşısında söylediği sözden almış. Filmin başrolünde bir kadın yönetmen var. Amacı bu soykırımı gündeme getirerek, toplumun bilinçaltındaki bir kötülüğü gün yüzüne çıkarıp tartıştırmak ve bunun yanlışlığını toplumun görmesini sağlayarak yeni kötülüklerin önüne geçmek ve de huzur bulmak! Ne de olsa bilinçaltımız ne kadar doluysa, karanlığımız da o kadar geniştir. Bir tür biriken çöp gibi, sağlıksız bir ruh haline neden olur.
İşin ilginci ise halka açık yapılan gösteri sırasında Odessa’nın Rumenlerce alınması sırasında yakılan Yahudiler gösterildiğinde seyircilerin ciddi bir kısmının hala bu durumu desteklediği ve alkışladığı görülür. Ancak filmin asıl amacı tam da bu kitlenin olduğunu ve bu kitlenin bu tip olayların yanlış olduğunu kavraması için tartışmak ve yüzleşmek gerektiğini göstermektir! Romenlerde her toplum gibi Jadu Rude gibiler de var, maçın 4. Hakemi gibiler de..
…
Son olarak toplumumuzda gelinen nokta acıdır. Bir görünen hukuk var, bir de yazılı olmayan ancak fiiliyatta uygulanan bir hukuk var! Mevcut yasalarımıza uygun bir siyasi partiyi başka bir partinin lideri terörist olmakla suçlamakta ve kapatılmasını talep etmekte. Elbette bir siyasi partinin kapatılmasının demokrasi adına doğru olmadığını düşünüyorum. Ancak kapatılacaksa da ithamlarla değil yazılı hukuk kurallarımıza uyularak ve gerekli başvurular yapılarak yapılması gerekmez mi? Hukuk devleti denilen şey algı ile yönetilemez ve hukuktan kaynaklanan yetkileri kullanmak yerine hatta gerekirse hukuk kurallarını değiştirmek yerine mevcut hukuk sistemimizde yasal olanı yasa dışı ilan etmek nasıl bir devlet anlayışıdır anlamak mümkün değil. Üstelik devleti en fazla önemsediğini söyleyenlerin bunu söylemesi daha da acı!