07.03.2021
88 yaşında olsaydınız ne yapardınız? Torun sevebilirdiniz, kuantum kafe/millet kıraathanesinde arkadaşlarınızla okey oynayabilirdiniz hayatınızda önemli işlerde bulunduğunuza inanıyorsanız anılarınızı yazabilirdiniz, kedilerinizi sevebilirdiniz vs vs. Pek çok şey yapılabilir ancak Costa-Gavras gibi efsane bir yönetmen de olsanız “Odadaki Yetişkinler” gibi bir filme girişmezdiniz herhalde! Gavras, biyolojiye inat yine de bu güzel filmi ilerleyen yaşına rağmen yapmış. Peki neden? Bence ülkesi Yunanistan’a karşı bir entelektüel olarak borcunu ödemek, yakın dönem Yunan siyasetinin arkaplanındaki gerçekleri göstermek ve gelecek nesilleri uyarmak için bu meşakkatli işe girişmiş.
Film her ne kadar günümüz dünyasında geçse de bir tür antik Yunan tragedyası gibi. AB bürokratlarının Yunanistan’ı AB’ye iyice eklemlemek iddiası ve bunların her dediklerini yapan uyumlu çocuklar olan sağ politikacıların ortaklaşa ülkeyi getirdikleri uçurumun kenarında bir Yunanistan portresi ile başlar film.
Ee varsa bir durum yapalım açık oturum misali demokraside sorunlar varsa en mantıklı çözüm seçimdir tabi! Aslında filmden çıkacak en önemli sonuçlardan biri de şu: Seçimler aslında halkın iradesinin yansıması değil, halkın kendisine dayatılan ekonomik sıkıntılara kendisi neden olmuş gibi hissetmesini ve kendi seçtikleri aracılığı ile cebindeki paranın küresel emperyalist sistemce sömürülmesine onay vermesi anlamı taşıyor. Çok sert mi söyledim? Gavras’ın filmini analize devam edelim, sonuçta sizde az bile söylediğime hak vereceksiniz.
Nerede kriz ve enkaz varsa orada iktidara elbette halka daha yakın olan sol gelir. Hem sağ iktidarların ne işi var rant olmayan yerde yahu! Yunanistan’da da öyle olur. Çipras yönetimindeki sol bu enkazı devralır. Filmin ana karakteri olan ekonomi bakanı Yanis Varufakis aslında bir politikacı değil. Bir akademisyen olarak bu görevi alır. Zaten aklı başında bir siyasetçi bu topa girmez. Ne de olsa siyasetçinin en önemli motivasyonu bir dahaki seçimde de seçilebilmektir. Acı reçete uygulayan hangi siyasetçi bir daha iktidara gelebilir ki?
Yanis atanır atanmaz AB’nin Yunanistan için hazırladığı ekonomik acı reçeteyi daha doğrusu zehiri uygulaması istenir. Yanis, toplantının olacağı zamana kadar kendine destek verecek güçlü ülkelerin ekonomi bakanlarını ziyaret eder. İlk ziyareti de AB’nin ikinci en güçlü ülkesi Fransa’yadır. Bakan özel konuşmada ‘haklısın, elbette seni destekliyoruz’ der ancak basının önüne çıktıklarında AB’nin önerdiği ‘uzlaşma belgesini’ Yunanistan’ın imzalayacağına inandığını söyler. Toplantı sonrası özel konuşmada ise yapacak bir şey yok Berlin’e git der. Yanis bir umut İngiltere’ye gider. O zamanlarda da AB’den çıkma eğiliminde olan İngiltere tarafız kalır ancak bakanı uluslararası sermaye ile görüştürür. Uluslararası sermayenin bu şaşaalı ve fiyakalı adına kanmamak gerek bunlar aslında bildiğin tefeci! Yanis, denize düşen yılana sarılır misali bunlarla iyi geçinip ekonomisi için zaman kazanmaya çalışır. Ki bu toplantıda da halk ile meydanlardaki buluşmalarda söylenen söylemler ile alay edilir. Bizimkilerin de bu toplantılara gittiklerini düşününce, gidenlerin yaşadığı travmayı insan hayal edebiliyor.
Sonrasında filmin 2. Ana karakteri olan Alman ekonomi bakanı Wolfgang sahneye çıkar. Filmin anlattığı net bir şey var, o da AB’nin aslında Almanya hegemonyası altında olduğu ve ana ülkeler hariç diğerlerinin sömürüldüğü gerçeği. Geçenlerde yazdığımız ‘Collective’ ya da Zulawski’nin ‘Kuş Dili’ filmi de Romanya ve Polonya adına alttan alta bu isyanı barındırıyordu. AB, (özellikle Almanya için) katılımcı küçük devletlerin birer ucuz hammadde ve işgücü kaynağı olması demek!
Yanis özel konuşmada Alman bakana ‘siz eski siyasetçisiniz benim yerimde olsanız bu belgeyi imzalar mıydınız’ diye sorar. Bakan ise ‘ben vatanını seven biriyim, imzalamazdım’ der. Yanis bunun üzerine ‘o zaman neden bizden bunu istiyorsunuz’ der. Wolfgang ise ‘mesele Yunanistan değil biz sizi diğerlerine örnek olsun diye sıkıştırıyoruz bir tür ibreti alem olsun diye!’ Der.
Uzatmayalım diplomasinin dehlizlerinde süründürülen Yunan makamları çareyi sine-i millete dönmekte arar. Bu durumu referanduma götürürler. Halk ezici bir çoğunlukla Rammestein grubunun ‘Du hast’ şarkısındaki gibi ‘neine’ der. Der demesine ama unuttukları bir şey vardır Rammestein Almandır. Güçlü, zengin, iradesi ve ‘gerçekten’ karar verme hakkı olan biridir ve ancak o ‘hayır’ diyebilir. Gariban Yunan’ın bu hakkı sadece kağıt üzerindedir. Nitekim halkın iradesi hiçe sayılır, halkı temsil edenler, halkın kararını değil AB’nin emperyalist güçlerinin dediklerini uygularlar.
Solcu bakan Yanis de şerefi ile istifa etmek zorunda kalır. ‘Solcular AB’nin yaptıklarına rağmen AB’nin parasını çalmaz’ diyecek kadar ilkeli birinin yapacağı başka da bir şey yoktur zaten! Kendi dayattıkları politikalarla Yunanistan’ı krize sokan, sonra da daha büyük tavizler ve sömürü imkanları ile Yunanistan’ın kısa bir süre nefes almasını sağlayan AB ise yoluna kurtarıcı olarak devam eder!
Yazının başlığı aynı zamanda filmin final cümlesi ve hayatın gerçeği!