5 Mart 2018
Sinemamızda en çok seyirci toplayan filimler tartışmasız komedi filmleri. Hoş tartışsak ne olur, rakamlar ortada. Sinema sektörünün yüzde 30’unu tek başına yapmış olan büyük usta komedyenlerimiz bile var. Gerçi borsa gibi bu yıl ki rekoltesi düşmüş usta komedyenin. Ustanın borsasını da rekolte ile tanımlamak en doğrusu. Ne de olsa seyirci bir tür tarım ürünü gibi. Ancak hasat bu yıl zayıf. Demek ki ürün yanlış. Yoksa neden düşsün bu yıl borsa. Uzun uzadıya sonra yazarız. Ancak İsveç’te yaşayan bir insanın yüz yılda yaşadığını, 10 yılda yaşayan bir sıkıştırılmış, yüksek tempoda yaşayan bir halk düşünün. Heyecanlı bir futbol maçı gibi top bir o kalede bir bu kalede! Sadece siyasi yapısı değil üstelik. Kişisel yaşamı da sürekli çalkantıda. Sabah 6 da metrobüse bin. O saatte bile tıka basa dolu. 45 dakika git, aktarma yap. İşe ulaş. İşin kendisi kadar yorucu işe ulaşmak vs. Çalış, akşam daha da kalabalık bir trafik de geri dön. Parasal olarak pek çok dertle uğraş. Çocuğunun masrafları o bu derken, iyice sıkışmış olan insanları düşünün. O insan yani ancak ayakta kalmayı başara bilmeye çalışan biri! Ki toplumun çoğunluğu. Nasıl derinleşecek ki nasıl dikkatini verecek ve ilgilenecek ki sinema ile. İşte bu durum da iyice edilgen konuma düşüyor ve sadece kendisine sunulan ile yetiniyor. Sergei Bodrov’un Cengiz Han filminde dendiği gibi ‘’Arkasında düşmanı hisseden, önündeki düşman ile savaşamaz’’ halkımız tam da bu halde. Geçim dertleri, gelecek kaygısı bu kadar fazlayken, seçici olmak zor! Üstelik aklı zaten çok karışık. O zaman sinemada da kendini yormayacak ve sadece güldürecek ucuz şeyleri tercih etmesi de doğal. Üstelik, kendi durumunu da doğallaştıran filmler daha da bir güzel gelir elbette.
İşte bu tarz filmlerin sonuncusu, Selçuk Aydemir’in toplumca şaşkın halimizden nemalanan filmi ‘’Ailecek Şaşkınız’’. Tamam işçi sınıfını öne çıkaran filmler yapılmasını bu aşamada beklemek zor. Hatta Marx bugün gelse ve çıkıp dese ki ‘’ Bütün dünya işçileri birleşin, zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok’’ İşçi dediğimiz sınıf bilincinden uzaklaştırılmış topluluğun diyeceği ilk şey, ‘’Zincirimizi kim çaldı’’ olur. Şimdilik arka planda kendisinin ön plana çıkacağı sahneyi bekleyen sosyalizmi beklemek biraz hayal, tamam. Ancak bari filmlerinizde sıradan insanların hayatını ön plana çıkarsanız. Örneğin ‘’Çalgı çengi’’ filmindeki gibi. Ancak aynı kadronun gerçek hayatta ekonomik durumu arttıkça, sinemaya yansıttıkları kahramanlarının da yapısı değişmiş oluyor muhtemelen. Ki son filmlerinde ülkemizin mimari anlamda en acı şekilde katledilen şehirlerinden Bursa’nın bu halini oluşturan inşaat şirketlerinin CEO’sunun aşk hikayesi konu ediniliyor. Bir tür aklama ve doğallaştırma ile. Şehri berbat ettiler ancak aslında onlarda insan ve çok sevimliler gibisinden.
Tek dert zengin patronun, polis kız ile aşk yaşaması. Tam bir yeşilçam klasiği. Umarım bu anda ki sinemamızın sonu benzemez Yeşilçam’a.Benzer kolaycılığa kaçılan ve yozlaşılan işlerin sonu, erotik sinema ile bitmişti malum. Yardımcı rollerde olan, patronun arkadaşı ve aynı zamanda müdürü olan karakter ile kızın ablası rolündeki karakter arasında gizli bir ilişki yaşandığı ortaya çıkar. Ancak bunu adamın ifade ediş şekli çok adice. ‘’Uludağın dili olsa da konuşsa’’ yahu bu kadar çiğ ve ucuz olmak zorunda mısınız? Emin ol Uludağ’ın dili olsa diyeceği söz, bir çeneni kapat olacaktır. İki insan arasında yaşanmış bir cinsellik rezillik ise, bunun iki tarafı vardır. Ancak tek başına kadını suçlamak neden.
Aklıma Anadolu’da ki bir anım geldi. Küçük bir ilçeye bir Suriyeli göçmen kampı kurulmuştu. 90 karanlığından zarar görmüş sevdiğim bir Kürt esnaf abim ‘’Bu kamp kötü oldu, fuhuş artacak, ahlak kalmayacak, Suriyeliler çok fena’’ demişti. Ben de abi fuhuşu kendi aralarında mı yapacaklar? Zor durumdaki insanları aşağılamak neden? O işi yapan yerli halktan erkekler asıl suçlu değil mi? Demiştim. Susmuştu. Kadını aşağılayan bu tür sahnelerin olmayacağı ve de cennet anaların ayağının altındadır sözünü yanlış anlayıp kadınları erkenden cennete göndermeye kalkan zihniyetin yok olacağı daha güzel 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü görmemiz umudu ile...