12.02.2023
Deprem felaketindeki kayıplarımız ve yaralananlarımız ortadayken yazmak çok güç. Allah hepimize sabır versin.
Yine de yazmak zorundayız. Çünkü benzer depremler yine olacak. Bir daha benzer acıların yaşanmaması için elimizden geldiğince gerçek sorunlarımıza değinmemiz gerekir.
Değinmedik mi zamanında. Bakın Haziran 2018 yazımızda “İşin ilginci, Çevre ve Şehircilik Bakanı ülkemizdeki yapıların yüzde 60’a yakının kaçak olduğunu söylemiş!
Düşünsenize, deprem riski altındaki ülkenin var olan yapılaşmasının yarısından fazlası kaçak. Üstelik çıkarılan kanunun halka takdim şekli de harika (!)... ‘İmar Barışı’!
Sanki daha önce bu konu ile mücadele edilmiş gibi de tatlı bir algı yaratıyor. Yine de enseyi karartmamak gerek. Çünkü hala ülkemizde kaçak olmayan yapılar da var. Umarım deprem de geldiği zaman bu yapılarla barışır. “ demişiz. Deprem barışmadı da affetmedi de maalesef! Kamu spotundaki abimizin ballandırarak ifade ettiği “Devlet vatandaşı ile helalleşiyor” ifadesini de Allah’a havale ediyoruz.
Demişiz de ne olmuş. Hiç. Mahsuni ustanın türküsü misali “Boşu boşuna.”
Gelelim olayın analizine. Siyaset yapacağız. Hayatta siyasi olmayan hiçbir şey yoktur. Var deniyorsa emin olun öne çıkarılan her konu gerçeği ‘örtmek’ için kullanılmaktadır. Tabi siyasetten kasıt bizde senin adamlar, benim adamlar diye algılanmakta ki, bu da gerçek siyaset değil tabi..
Bizim gibi ciddi yapısal sorunları olan toplumda bu sorunları ele almayan, öne çıkarmayan adına siyaset, sanat vs vs ne denirse densin hepsi birer örtüden ibarettir. Ve örtülen ya da bilinçaltına atılan, görmezden gelinen her gerçek ileride (bugün olduğu gibi) ‘felaket’ olarak karşımıza çıkar.
Bakın siyaset erişkin insanların işidir. İnsan çocuğunu çok sever ancak çocuğunun kendisini yönetmesine izin vermez. Bir çocuğa bıraksan kararları sürekli tatlı yer, dondurma yer vs vs. Ancak bu ona zarar verir. Çünkü çocuk ânı bilir, planlama yapmaz. Siyasetçilerimiz de çocuksu bir kafa ile sadece günü kurtarmakta. İşte Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi nasıl oy alırımı düşünerek ‘imar barışı’ yapıldı. Toplumu da bu çocuksu ruh haline soktuklarından o da dondurma iyidir dedi ve sonrası felaket!
Gelelim iktidara. Özellikle başkanlık sistemi ile birlikte ülkede iki şey tepetaklak son sürat ilerledi. Bunun sonuçlarını bu depremde daha net gördük. Birincisi yolsuzlukların artışı ve halkın iradesinin, faydasının önüne rantçıların iradesi ve faydasının geçmesi. Bakın 2.8 milyona insanlar ev alıyor. Müteahhit yapmış, devlet yetkilileri onaylamış. Her şey usulüne uygun denmiş. İnsanlar aileleri ile yaşayacakları bir yuva edindiklerini düşünürken deprem ile aslında emekleri ile aldıkları şeyin tabutları olduğunu görüyorlar. Çünkü halkın iradesinin yansıması olan kurallar uygulanmamış, denetimler yapılmamış!
Felaketin ilk günü ışıltılı bakan açıklama yapıyor. “Ölenlerin birçoğu deprem binalarından değil, depremden kaçarken yaralananlar vesaire.” Sanki halkın bakanı değil müteahhitlerin avukatı!
İkinci sorun ise bürokrasinin zayıflatılması oldu. Eski filmlerden bir cümleyi hatırlarsınız “memuriyetimi mi yakacağım” diye. İnsanlar eskiden yasadan, yazılı kurallardan korkarlardı. Ancak şimdilerde bu kurallar bazılarına aşırı zorlama ile bir sopa olarak kullanılırken, kendilerine yakın olanlara ise hiçbir şekilde uygulanmıyor, dokunulmazlık zırhı giymiş gibiler. Yasa önünde herkes eşit değilse işte bu manzara çıkar karşımıza! Ki bu kurallar iktidar güçünü de sağlayan şeydir. Bindikleri dalı kesiyorlar.
Yolsuzluklar ve onlara göz yumulması çöken binalara neden oldu. Bürokrasinin zayıflaması ve bürokrasinin yasalardan kaynaklanan yetkilerini kullanırken bile “Cumhurbaşkanın tensiplerini” beklemesi, bizden olsun çamurdan olsun mantığı ile kritik yerlere getirilenlerin liyakatsizliği vs vs… bir doğa olayı olan depremi, tedbirsizlik nedeniyle bir insan hatası olan felaket kavramına dönüştürdü!
Başkanlık ile birlikte tepetaklak hızla ilerleyen iktidar pandemiyi algıyı yönetme adına fırsata çevirdi. Ne de olsa dünyada da durum kötü diye. Bugüne kadar pek çok krizi algıyı yöneterek aşabildi. Ancak algının yönetemeyeceği ve erteleye erteleye devasa bir canavara dönüşen büyük bir kriz karşısında bu yetenek artık yeterli değil!
Dünyanın en büyük matematikçisi ile beni sınava sokun. Soru da iki kere iki kaç eder olsun. İkimiz arasındaki fark anlaşılmaz. Hatta beni de matematikçi sanma hatasına düşebilirsiniz. Ancak karmaşık bir soru sorduğunuzda gerçek matematik ustasının kim olduğu anlaşılır. İşte iktidar ilk kez gerçek bir sorun ile karşı karşıya ve aslında ne kadar da yetersiz olduğu ortaya çıktı.
Son olarak naçizane bir dost tavsiyesi demokrasinin gereği olan seçimleri ertelemeye kalkmayın. Çünkü her şey siyasettir ve siyaset içinde çözülmelidir. Tersi bir durum ülkeyi daha da zor duruma sokar.
Not: “İtina ile barışılır” “Partizanlıkta pudra şekeri etkisi” “iktidara küsen bulut” yazılarımızı da kucorsakademi instagram hesabından okumanızı öneririm. Bugünlere nasıl geldiğimizi hatırlama adına.