05.07.2020
Daha önceki yazılarımda sinemanın dizi sektörü karşısında giderek gücünü yitirdiğini, gelişen teknolojik imkanlarla birlikte kapitalist bir sistemin olmazsa olmazı olan karlılık açısından bu durumun artarak devam edeceğini yazmıştım. Özellikle batıda artık dahi denebilecek senaristinden, yönetmenine, teknik ekibine kadar herkes dizi sektörüne kaymış durumda.
Diziler, bulundukları coğrafyanın en iyilerinin ürünü olmaya başladığından daha yaratıcı ve orjinal işler görmekteyiz. Modern başyapıtlardan Breaking Bad’in, Kurosowa’nın İkuru’sundan geri kaldığını söylemek haksızlık olur. True Dedective’in birinci sezonu felsefi görüşü bir dedektif üzerinden çok başarılı bir şekilde anlatıyor, bu da bir gerçek. Bu seriye son zamanlarda determinist felsefi görüşü temel alarak yapılan ve adından söz ettiren başarılı dizilerden Dark’ı da ekleyebiliriz.
Dark’ta da Netflix’in bir başka dizisi olan Stranger Things gibi bir kasabada yaşanan olayların tüm dünyayı etkilemesi söz konusu. Bu yönüyle bir kasaba sakinleri dizisi. Gerçi Stranger Things ısıtıp ısıtıp aynı yemeği servis ettiğinden son sezonunda dünya üzerindeki başka bir milleti diziye eklemek zorunda kaldılar. Böylece bir kasaba bir dünya projesinden bir parça uzaklaşmış oldular.
Dark ise baştan sona Alman olan bir dizi. Bir başka Alman dizisi olan Dogs of Berlin ile felsefi temel olarak aynı. İkisi de determinizmi esas alıyor.
Dark dizisinin ilk sezonu Albert Einstein’ın ‘Geçmiş, şu an ve gelecek arasındaki fark inatçı bir illüzyondan ibarettir sözü ile başlar. İkinci sezon Nietzsche’nin sözü ile. Üçüncü sezon ise Schopenhauer’in ‘İstediğimizi yapabiliriz ama isteklerimizi seçmekte özgür değiliz’ sözü ile başlar. Referansları arasında Nobelli fizikçi Schrödinger de vardır. Zaten dizinin merkezinde nükleer santral vardır. Dizinin, coğrafya ve insan arka planı tamamen Almanlardan oluşmaktadır. Dizideki Adem ve Havva da Almandır. Elbette Almanca konuşan ve o coğrafyadan çıkan bu kadar filozofun ve bilim insanın varsa dünyayı Almanlardan ibaretmiş gibi anlatan bir dizi yapman kabul edilebilir. Bizi düşünün; dünyayı etkileyecek bilim insanların yok, filozofların yok. Mecburen Atiye gibi mistik saçmalıklarla dolu bir dizi çıkabilir ancak ortaya. Ama elin Almanının altyapısı var ki bilime ve felsefeye dayanan başarılı işler yapabiliyor. Sonuçta bilim, endüstri, felsefe ve sanat birbirini besleyen bir bütündür.
Ancak Almanlar özellikle ikinci dünya savaşı sonrası Nazizm utancını asla atamadılar. Bu durum bence bilinçaltı seviyesinde bu iki dizi ile çok net şekilde yansıyor. Spinoza felsefesine göre ‘Yalnızca cahiller geleceği değiştirebileceğini düşünür. Olacak olan olur ve gelecek geçmiş kadar değiştirilemez ölçüde sabittir'.... Dark dizisi de bu görüşe bilimsel gelişmeleri de dayanak yaparak anlatmaya çalışmaktadır. -Ki bilimi arka plan yapması da ironiktir.Çünkü insan özgür iradesinin ve gücünün en büyük dayanağı özellikle son 200 yılda her geçen gün hızı daha da artan bilimsel gelişmelerdir-
.
Bu tarz bir düşünceyi 2. Dünya Savaşı'na uyarladığınızı düşünün. Yahudiler ve çingeneler Naziler tarafından ölüm kamplarına götürülüp canice katledildiğinde nasıl düşünmeliyiz? Suçlu kim? Naziler mi? Nasıl olabilir ki? ‘Olacak olan olur’ ilkesi ile düşününce bir anda neredeyse Naziler bir gereklilik haline dönüşür. 'Suç ve bilinçaltındaki suçluluk duygusu aklanır’...
Bizden şimdilik Dark dizisi çıkmaz ancak acılarımızı aklamak için de dini kullanmak artık yetersiz kalmaya başladığına göre ne yapabilirler? İnsan düşünüyor. BAE’den Şeyh Mansur’un Manchester City’i, Katarlı iş adamı Nasır el-Halifi’nin PSG futbol klübünü aldığını düşününce, yahu neden biz de kadın cinayetleri, iş cinayetleri gibi acı olaylardaki eksikliklerimizi aklamak için bu diziye yapımcı olarak da olsa katkı sunabiliriz.
Kim olabilir yapımcı? Örneğin, her türlü denetime rağmen yine de 2-3 yılda bir patlama olan ve ölümlerin ve yaralanmaların yaşandığı havai fişek fabrikasının patronu olabilir. Üstelik dizinin ruhuna da uygun yaşananlar. Resmi makamların da belirttiği gibi yapılan denetimlerin hiçbirinde eksiklik saptanmayan ancak yine de patlamanın ve can kayıplarının, yaralanmaların yaşandığı fabrika ‘determinizmin’ en net kanıtı değil mi? Her türlü tedbire rağmen patlama oluyorsa buna ne denebilir ki başka.
Dark dizisinin ve felsefesinin müdavimleri de ülkede baya fazlaymış. Muhalefetin bu kadar sessiz kalmasının nedenini de bu müdavimlik açıklıyor aslında. İzliyorlar diziyi, sonra da "Nasıl olsa olacak olan oluyor, uğraşmaya değmez" diye düşünüyorlar demek ki!