29.11.2020
Yunan mitolojisinin yarı insan, yarı tanrı karakterleri vardır. Var mıdır? Adı üstünde mitoloji. İnsan doğayı bilimle tanımlayamadığı zamanlarda, hayalleri ile biçimlendiriyordu.
Sonrasında semavi dinler ve tek Tanrı inancı ile doğayı anlamlandırmaya çalıştı insanoğlu. En nihayetinde de sanayi devrimi ve akabinde gelen bilimdeki büyük sıçrayış ile insanın kendisini tanrı ilan etmesi dönemini yaşadık. Gerçi hala ölümlüyüz ancak bilinen dünyadaki çoğu şeyi de kontrol edebiliyor insanlığın içinden çıkan bir azınlık. Anlayacağınız, "İnsan tanrı oldu" derken aslında az sayıda bir insan topluluğundan bahsediyorum.
İnsanlığın büyük çoğunluğu ise yeni tip kullar olmaktan öte değil. Tanrıların da insan olduğu ve bu ayrımın iyice arttığı günümüz zamanlarında Diego bir insan da yarı insan, yarı tanrıydı. Sıradan insandı çünkü Arjantin’in gecekondu mahallelerinde fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Tanrıydı çünkü yeni tanrıların sistemine çomak sokabilmişti.
Ülkesindeki cuntacı faşistlerin ahmaklıklarının bedelini İngiliz tanrılar, kendisi gibi gecekondu çocuklarını Falkland’da öldürerek ödetmişti. Daha küçük bir çocukken en büyük hayali ailesine bir ev almak olan bu çocuk, insanlık ve futbol tarihine adını altın harflerle yazdıran Diego Maradona’dan başkası değil.
Yeteneğinin ışığı en futbol cahili insan tarafından bile farkedilen bu çocuk, her Latin Amerikalı gibi atalarını ilk sömüren İspanya’ya transfer olur. Bizdeki futbolcular gibi gecekondulardan çıkıp bir anda çok büyük bir metropole gidince Dieogo da bocalar. Sakatlıklar, uyumsuzluklar vs... derken Asif Kapadia’nın belgeselinde anlatıldığı gibi “İtalya’nın Afrikalıları” denen ve kuzeye göre fakir olan Napoli’ye transfer olur.
Hedefi kümede kalmak olan Napoli’yi ilk sezon 8. İkinci sezon 3. yapar. Ve o yaz, yani 86 yazında tanrılara ilk çalımını atar. Çünkü 82’deki Falkland’ın intikamını sahada attığı iki golle İngilizlerden alır. Üstelik ilk gol Thatcher hükümetinin yaptığı gibi hilelidir. Eliyle atmıştır golü. Ve o el sonrasında “Tanrının eli” olarak ünlenecektir. Yetmezmiş gibi ikinci golü de orta sahadan sürerek beş İngiliz futbolcuyu geçerek atmıştır. O yıl kupa, gururu içlerindeki ahmak yöneticilerden dolayı kırılmış olan Arjantin’e getirmiştir.
Sonrasında İtalya’nın ezilen ve hiç şampiyonluk yüzü görmemiş Napoli şehrini ilk kez şampiyonluğa taşır. O artık ezilenlerin Azizidir. Ancak tüm bu başarılar tanrıların gözünden kaçmaz. Ve ne olursa olsun Diego bir insandır. Ve bir insan her ne kadar tanrılar gibi yaşamaya çalışsa da bu mümkün değildir. Çünkü insan olmak zaafları olmayı gerektirir. Diego da gerek kadınlar, gerekse de uyuşturucu ile bu zaaflı insan olma konusunda da “en büyüktür”
Tanrılar, tanrısal olan ateşi çalıp insanlığa götüren Prometheus misali Diego’yu da cezalandıracaklardır. Her şey Kustrica ve Kapadia belgesellerinde de değinildiği gibi İtalya’da düzenlenen ve kupayı İtalya’nın alması üzerine tanrılar tarafından kurulan tezgahı Diego ve arkadaşlarının bozması ile artık cezalandırmanın kaçınılmaz olduğu ana doğru gider.
Futbol tarihinde ilk ve sonrasında da hemen hemen kimseye uygulanmayan uyuşturucu ve doping iddiaları ile Diego ve arkadaşı Caniggia ceza alırlar ve futbol kariyeri bu cezalarla tepetaklak olur Diego’nun. Tanrılar yine kazanmışlardır ancak insanlık da dünyanın sahipsiz olmadığını bir kez daha göstermiştir.
Sonraki yıllarda Maradona yaşayan efsane olarak Prometheus misali, her gün karaciğeri bir kartal tarafından ısırılsa ve acılar çekse de efsanesi ile ezilen insanlığa umut olmaya devam etti. Futbolun ya da diğer spor dallarının tamamen bahis şirketlerinin, yayıncı kuruluşlarının para basma makinasına dönüştüğü günümüzde, Diego futbol dili ile “son insanlardan” biri olarak sistemi sarstı.
Şimdilerde robotlaşan, zaaflardan yoksun, dünyada ezilen fakir insanların çocuklarına umut olacak böyle bir rol model yok! Başka bir dünyanın mümkün olabileceği sorusunu akıllara getiren bir insan elbette büyük bir insandır.
Şimdilerde, takımdaki çoğu arkadaşı virüse yakalansa bile yeni insan tanrılar para kazansın diye sesini çıkarmayan, insanlıkla ilgili hiçbir konuda ses çıkaramayan robotlaşmış oyuncuları görünce Diego’nun büyüklüğü daha da iyi anlaşılıyor.
1986 yılında, Napoli’de 16 yaşında bir çocuk olan Sorrentino, ailesinden aldığı izinle Maradona’nın maçını izlemeye gider. Bu sayede hayatta kalır çünkü ailesi o haftasonu karbonmonoksit zehirlenmesinden dolayı ölür. Yıllar sonra Sorrentino çektiği “Gençlik” filminde uyuşturucu ve alkol rehabilitasyonu için kurulan Alplerdeki bir merkezde gururu örselenmiş olan Maradona’nın başka bir karaktere ‘Ben solağım’ demesi üzerine diğer karakterin "Şaka mı bu! Tüm dünya senin solak olduğunu biliyor’ demesini filminde gösterir.
Seni insanlığın bir değerisin Diego. Sen tanrılara başkaldırabilen son Prometheus’tun!