06.09.2020
Sinema tarihinin en uzun filmlerinden biridir Bernardo Bertolucci’nin 1900 (Novecento) filmi. Kadroda kimler yok ki? Robert de Niro, Gerard Depardiue, Donald Sunderland, Burt Lancester… Bertolucci 5 saat 20 dakikalık bu filmde, biri çiftlik sahibinin oğlu, diğeri çiftlikte çalışan bir çiftçinin oğlu olan iki arkadaşın çocukluklarından yaşlanmalarına kadar geçen süredeki arkadaşlıklarını ve yaşamlarını anlatıyor. Ebette asıl mesele, bu iki karakterin üzerinden 20. asrın ilk yarısındaki İtalya'nın toplumsal, siyasal, iktisadi değişimlerini anlatmaktır. Ki bunu da devasa süresine rağmen hakkıyla anlatabilmiştir.
Sanatta başyapıtlardan, ustalardan esinlenmek elbette ki hata değil. Biz de bugün 1900 filminin tarzından etkilenerek aynı zaman diliminde ülkemizde yaşayan dört gencimiz üzerinden bir senaryo yazacağız.
İlk ana karakterimizin adı: Berke. Özel Robert Pattison College’ine gidiyor. Babası armatör. TUSİAD’ın kıdemli üyesi. Diğer ana karakterimizin adı: Eymen. Özel Abdülhamit-i Sani College’ine gidiyor. Babası müteahhit. MÜSİAD kurucu üyelerinden.
Yardımcı rollerde ise Selahattin ve Abdülmuttalip var. Selahattin, Diyarbakırlı, hayvancılıkla uğraşan bir ailenin çocuğu. Cumhuriyet Lisesi'ne gidiyor. Babası yoksulluk konusunda sülalece kıdemli sayılır. Diğer yardımcı roldeki Abdülmuttalip ise Konyalı ve Şehit Er Abdurrahman İmam Hatip Lisesi'ne gidiyor. Babası bir lokma bir hırka ilkesine bağlı, gündüzleri ayakkabı tamiri ve ayakkabı boyacılığı yapıyor. Akşamları da mensubu olduğu cemaatin sohbetlerine katılıyor. Bol bol kanaatkarlıkla ilgili menkıbeler dinliyor. Her akşam bu menkıbelerin etkisi ile olsa gerek, kıt kanaat kazandığı üç beş kuruşun bir kısmını da himmet adı altında cemaatine bırakıyor ve iyice hafifleyerek evine gidiyor.
Birinci dalganın ikinci piki döneminde başlıyor filmimiz. Berke ve Eymen üniversite sınavı için son yılına girmişken, gerekli tüm enerjiyi yazın yaptıkları muhteşem tatilleri ile depolamışlardır. Selahattin ise önce koyun otlatarak başladığı yaz tatilini, mevsimlik işçi olarak gittiği Sakarya’da fındık toplayarak taçlandırmıştı. Abdülmuttalip ise kah babasının küçük dükkanında ve kahvehane önlerinde ayakkabı boyayarak, kah da akrabalarının tarlalarındaki işlere yardım ederek geçirdi.
Tabii film olunca biraz çatışma yaratmak gerek. Ama ülkemizde bunun için fazladan çaba harcamaya gerek yok, olanı aktarmak yeterli, ne de olsa film gibi ülkeyiz. Selahattin’lerin gittikleri Sakarya’da uğradıkları saldırıyı anlatırız filmde. Kapitalizm ile tanıştıktan sonraki muhafazakarlığın, 2020 yılındaki yeni Ensar-Muhacir ruhunu harmanladıkları bu modern yorumu anlatırız. Aslında üç kuruş fazla vermemek için kadın, çocuk dinlemeden dayak yemelerini ve görünürdeki sebep olarak da etnik kimliklerinin yutturulmaya çalışılmasını anlatırız. Abdülmuttalip ise daha şanslıdır, çünkü Eğitim Bakan’ı yoldan geçerken Mercedes marka arabası ile gelip- ki Mercedes yerli millidir. çünkü elin Almanı gibi salakça üretip de 1 kar edeceğimize, sistemimizin özel vergileri ile üretim gibi ayak takımı bir şeyle uğraşmadan 3 kar ediyoruz.- Abdülmuttalip ve arkadaşlarına kitap hediye eder. Sempatik bakanın hediye ettiği kitaplar arasında MEB tavsiyeli Musa Dinç’in ‘Gül ve Düşün’ kitabı da vardı. Hele "Kurnaz Tilki ve Boz Ayı" öyküsüne bayılmıştı. Babası da mübarek bakan beyden aldığı kitap ve gazetelere çıkan fotoğrafları çerçeveletip eve astı. Oğlu ile gurur duyuyordu.
Okulların açılmasını bekliyordu dört kahramanımız. Ne de olsa yıl sonunda girecekleri üniversite sınavı kimisi için ailesinden gelen sağlam parayı, özgürce harcayabilecekleri bir yaşamın anahtarıydı. Diğerleri için ise ailelerinin makus talihini paylaşmamak için bir şanstı. Korona felaketi ise tam gaz sürüyordu. O an inanılmaz bir şey oldu. MEB bir karar aldı ve özel okullarda sınav sürecindeki 8 ve 12. Sınıflardaki çocuklar için okulun açılmasına karar verdi. Devlet okulları ise korona tedbiri kapsamında kapalı kalacaktı ikinci bir emre kadar. Selahattin ve Abdülmuttalip tarlada ya da boyacılık yaparak koronaya karşı tedbir kapsamında korunmuş oldu. Eymen ve Berke ise kah açık okullarında kah özel öğretmenlerle eğitimlerine devam ettiler.
Tahmin edebileceğiniz gibi Eymen ve Berke ülkenin en iyi üniversitelerinde eğitim alıp önce iş insanı, sonra da siyasetçi oldular. Biri önde gelen muhafazakar partinin, diğeri de seküler partinin başına geçti. Selahattin zar zor kazandığı sınav ile avukat oldu. Sonra da sistem karşıtı görüşleri ile hapishanede yazar oldu. Abdülmuttalip de zorlu bir sürecin sonunda öğretmenlik okudu, işsiz kaldı ve sonra da uzman çavuş oldu. EBA TV ile ancak bu kadar olabilirdi ne de olsa. Yine de aynı gemideyiz. Hem biraz da Polyanna gibi olmalıyız. Abdülmuttalip İslam'ı iğrenç emelleri için kullanan bir şeyhin sapık emellerinin mezesi olabilirdi. Ya da Selahattin, fındık toplamaya gittikleri dağ yollarında sıkış tıkış bindikleri römork devrilince ölebilirdi. Hem, ülkenin hapishaneleri de, her an ölümle burun buruna gelinen dağları da, en üstteki lüks kamaralar da aynı gemiye ait değil mi?