30.08.2020
1793 yılı Paris'indeyiz.. Bastille Hapishanesi basılmış ve sonrasında Kral 16. Louis tahtından düşürülerek hapsedilmişti. Fransa ve dünyanın seyrini değiştiren meşhur Fransız Devrimi'nin üzerinden 4 yıl geçmişti. Devrimin radikal kanadı olan Jakobenler devrimin devamı için eskinin sembolü olan kralın idam edilmesini istemektedirler. Konuyu meclise getirirler ve oylamanın açık oylama usülü ile yapılmasını isterler. Oylamadan önceki gece ılımlı kanadın kulislerinde biri öne çıkıyordu. Kulislerin perde arkasına her daim hakim olan ve asla sahnenin önünde yer almayan, ancak oynanan oyunların senaristi ve yönetmeni olan bu isim Joseph Fouche’dir. Kralın idamını doğru bulmaz ve bunun İçin de jirondenlere ateşli konuşmalar yapar ve çoğunlukla da ikna eder.
Gün Paris’in üzerine doğar. Robers Pier başta olmak üzere Jakobenler ateşi azalma eğilimindeki devrim ateşini tekrar harlamak isterler. Bunu da en başından beri yaptıkları gibi halkı örgütleyerek yaparlar. Meclise giden yollar hep Jakobenlik taraftarı halk ile doldurulur. "Krala idam" diye bağıran bu gruplar, idam karşıtı olacağını düşündükleri meclis üyelerine hakaretler ederler. Ve nihayet oylama başlar. Beklenti idam kararının çıkmamasıdır ancak açık oylama ve Jakobenizm taraftarı halkın Meclis dışındaki tavırları üyeleri etkiler. 400’e yakın oy kullanılmıştır. Sıra bir gece öncesi idama karşı ateşli konuşmalar yapan Fouche’ye gelir. Herkes merakla nasıl oy kullanacağını bekler. Fouche, eski bir rahiptir- ki rahipliği de fakir, zeki ve çelimsiz tüm asilzade olmayan halk çocuklarının mecburi istikameti olan rahiplik okuluna gitmekten dolayıdır, şimdilerde kolejlere parası olmadığı İçin gidemeyip de imam hatiplere gitmek zorunda kalan çocuklar gibi!- ve rahip okulunda sonraları matematik ve fizik öğretmenliği yapmıştır. Ve aritmetiği iyi bilir. Oylamanın kaybedileceği ve kralın idam edileceğini öngörür, şartlar değişmiştir. Fouche de yeni şartlara hemen uyum sağlar, kendisini takip eden meraklı gözleri şaşkınlığa uğratan o sözler dökülür ağzından: “Le Morte”.
14 Temmuz 1789’da devrim olduğunda, günlüğüne “Bugün kayda değer bir şey olmadı.” diye yazan 16. Louis bu öngörüsüzlüğünü giyotine gitmekle öder. Politikada bir lider için en büyük hata değişimi öngörememek olsa gerek! Fouche bu olayın ardından sessizce Jakobenler’in olduğu tarafa oturur mecliste. Sonrasında Zweig’in ifadesi ile Marx ve Engels’ten çok yıllar önce “ilk komünist manifestoyu” yazar ve uygular. Nantes ve Lyon’da yaptıkları inanılmazdır. Zenginlik karşıtı, din karşıtı bir radikal devrimci olmuştur. Hatta eski rahip olmasına rağmen bir eşeğin kuyruğuna haç ve kafasına da piskopos başlığı geçirerek törenler düzenleyecek kadar fütursuzdur! Halka baskıda sınır tanımaz, ileride "Lyon Kasabı" olarak anılmasını sağlayacak olan pek çok idama karar verir. Gerçi kendisine ileride şartlar değişip de radikallik zayıflayınca bu yaptıklarının hesabı sorulur. Hepsini yanındaki yönetici arkadaşının imzaladığını söyleyecektir ve bu idamları gerçekleştiren cellatları da Lyon’dan ayrılırken idam ettirmiştir. Zweig’in yorumu ile ‘"Ölüler ancak sessiz kalmaya başarırlar ne de olsa’...
Bu dönem devrimin merkezinin bu duruma susmasının nedeni ise halktan zorla topladığı vergiler, kİliselerden gasp ettiği altın gibi değerli kaynakların hepsini devrimin merkezi Paris’e göndermesidir. Para her dönemde pek çok günahı örtmeye muktedirdir ne de olsa.
Stefan Zweig’in başyapıtlarından olan ‘Bir politikacının Portresi: Joseph Fouche’ kitabında sonrasında Fouche’nin gücün peşinde nasıl taraf değiştirmelere devam ettiğini muhteşem bir dille anlatır. Hatta Napolyon’un ondan nefret etmesine rağmen ‘Dostunu kendine yakın tut, düşmanını daha yakın’ ilkesine uyarak sürekli kontrol etmek için yanında tuttuğunu anlatır. Fouche duruma göre taraf değiştirmiştir ve hep perde arkasında kalmıştır. Bir kez perdenin önünde görülür. O da Napolyon ikinci kez düştükten sonra kısa bir süre Fransa’nın en güçlü adamı haline gelir. Ancak o perde önünde açıktan yönetmeyi sevmediğinden ve hep dolaylı iktidar olmayı bildiğinden kısa sürede iktidarı bırakır. Üstelik en güçlü anında en büyük hatasını yapar ve bakanlığının garanti edilmesi şartı ile iktidarı idam ettirdiği kralın torununa teslim eder. Kral, asalet ister. Fouche ise onu var eden cumhuriyetin çocuğudur. Bir yerlere geldiyse cumhuriyet sayesinde geldi. Ama güç zehirlenmesi o keskin zekasını körleştirmiş olacak ki bu hatayı yapar. Sonrasında saraya her gidişinde kral katili olarak doğrudan ya da dolaylı olarak aşağılanır. En sonunda da sürgüne gider ve geri kalan yıllarını sessizlik ve unutulmuştuk içinde sürdürür ve ölür.
İster Diyanet İşleri Başkanı olun ister AA Müdürü, RTÜK başkanı ya da rektör.... Asla unutmayın, sizi siz yapan bu konumlara taşıyan biri ya da birileri değildir. Sadece ve sadece cumhuriyet kazanımlarıdır. Fouche gibi cumhuriyet sınırları içinde istediğiniz manevrayı yapın ancak kırmızı çizginizin sadece ve sadece cumhuriyet olması gerektiğini unutmayın.