20.11.2022
Meme kanserinin genel olarak ele gelecek kadar büyümesi için iki yıla yakın bir süre geçmesi gerekir. Bunun için de 40 yaş sonrasında mamografi gibi tarama yöntemleri ile ilk başlangıç aşamalarında, kanserin tespit edilmesi amacıyla tarama yöntemleri geliştirilmiştir.
Bir şey birden ortaya çıkmaz, bir başlangıç süreci vardır. Mesele bu durumu erken fark edip önlem alabilmekte.
Boşnak yönetmen Daniş Tanoviç’in “Saraybosna’da Ölüm” filmi vardı. Tanoviç’in iyice olgunlaştığının göstergesi olan bir filmdi. Tanoviç, Boşnak olsa da geçmişte yaşanan Yugoslavya iç savaşını mağdur taraf psikolojisinin de ötesinde olgun bir bakış ile filmlerinde yansıtmayı başarabilmiştir. Bu filminde örneğin güzel bir noktaya değiniyordu. 1. Dünya Savaşı’nın başlangıcı olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtının öldürülmesi olayının bir Sırp tarafından gerçekleştirildiği gerçeğine de daha geniş bir bakış açısı sunmuştu. Filmde aslında bu suikastten önce Boşnak ve Hırvat iki suikastçinin de bunu denediği ancak başarılı olamadıklarını hatırlatıyordu. Yani birileri tüm hazırlıklarını yapmış ve dünyayı ateşe vermek için her tarafa benzini dökmüştü. Geriye ateşi yakmak kalıyordu. Ve ateşi yakanın aslında bir önemi yok.
İşte entelektüel büyük sanatçı, sinemacı tam da bu noktada etkili. Ateşi yakarak yangını başlatanı değil benzini dökenleri tespit etmeli ve insanları uyarmalı.
Tanoviç en azından Yugoslavya yangını sonrası mağdur edilmelerine rağmen asıl suçlunun emperyal güçler olduğunu, Sırplar’ın vs birliği koruma refleksi ile istemeyerek de olsa emperyal güçlere hizmet ettiğini anlatır filmlerinde.
Yugoslav entelektüeli, sonrasında büyük yangına yol açacak olan benzin dökülmesini seyretti, farketmedi. Çünkü yangını hazırlayan emperyal güçler toplum mühendisliği ile büyük yangın için tüm şartları sağlamışlardı. Yıllardır kardeşçe huzur içinde yaşayan Tito’nun Yugoslavyası tarihin en vahşi ve kanlı iç savaşı ile paramparça oldu.
Yangını hazırlayan emperyal güçlerin savaş sonrası kalıcı düşmanlık tohumları attıklarını gösteren pek çok film çekildi. Ancak, Tanoviç en azından 2001 yapımı “Tarafsız Bölge” filmi ile yangının yarattığı büyük hasara rağmen yangının asıl nedenini insani bir bakış açısı ile anlatabilmeyi başardı. Ki bu film bence savaşın kötülüğü üzerine de bir başyapıttır.
Yugoslavya yangını ortadayken dünyanın ezilen toplumları bundan ders çıkarabildiler mi? Maalesef hayır. İşte Ukrayna örneği ortada. Azak taburu gibi neo-nazi gruplar ile ya da pek çok yangını körükleyecek grupları destekleyen emperyal güçlerin Ukrayna halkını getirdiği nokta ortada. Yanlış anlaşılmasın Rus emperyalizmini görmezden gelmiyorum. Ancak siyasetçi dediğiniz şartları gözeten ve halkını ölüme, kaosa, açlığa mahkum etmeyen değil midir? Bu açıdan bakınca milyonlarcası sürgüne giden, ölen, savaşın ortasında kalan bir ulusun siyasi olarak yöneticilerinin başarılı olduğu söylenemez.
Tam da bu zamanda Ukrayna sinemasından bu konuyla ilgili filmler çıkmakta. Loznitsa’nın “Donbass”, Vasyanovych’in “Atlantis” filmi ve son olarak da Maryna Er Gorbach’ın “Klondike” filmi gibi.
Atlantis hariç diğerleri olayın Rus emperyalizmi ve batının sessiz kalışı üzerine odaklanmış filmler. Belki de sıcağı sıcağına yapıldıklarından dolayı olayın batı emperyalizmi etkisini anlatamıyorlar.
“Klondike” filmi TRT destekli olduğu için bizim de filmimiz sayılır. Filmi izledikten sonra işin açığı Gorbach’ın yönetmenlik becerisine hayran kaldım. İyi bir yönetmen kumaşı olduğu açık. Ancak filmin bütününe bakış açısı nedeniyle iyi diyemem.
Seann Penn’in Oscar ödüllerini Ukrayna Başkanı Zelensky’e bir ergen gibi verdiği bir dönemde yaşıyoruz. Gerçek hayat ile oyunculuğu karıştıran bir garip aktivistlik örneği bu. ABD’nin Avrupa’yı kendine mahkum etme ve Çin ile Rusya’yı sıkıştırarak yeni bir soğuk savaş başlangıcı olan bir döneme girilirken, savaşın zararını ve emperyal güçlerin vekalet savaşının Ukrayna toprakları ve halkı üzerinden gerçekleşmesini sağlayan biri bence pek başarılı bir liderlik göstermiş sayılmaz.
Seann Penn’in Oscar heykelcikleri Ukrayna halkının uğradığı zulmü azaltmıyor. Ermenistan’ın ilk başbakanı Kaçaznuni’nin raporunu okumanızı tavsiye ederim. Ayakları yere basan bir lider nasıl olunurun kanıtı niteliğinde bir rapordur. Taşnakların Sovyet yönetimine isyan edelim çağrısına “Ben su katılmamış bir komünistim ve Bolşevikleri hiç sevmem ancak en iyi yönetim bu an için budur. Aksi durumda Ermenistan diye bir şey kalmaz” der. Zaten Batılı emperyalistlere güvenip bir hayal içine girerek yanlış strateji güttük ikinci bir hata yapmayalım der. Kaçaznuni aslında hatalardan dersler çıkarmış ve olaylara daha geniş açıdan bakmayı öğrenmiştir. Elbette bir Ukraynalı bu bakış açısı ile film yapsa kabul görmez. Ancak zaman ona hakettiği değeri verir.
2014 yılında Malezya havayollarına ait bir uçak filmde konu ediliyor. Rusların düşürdüğü ve kanıtları yönettikleri gösteriliyor. Hollandalı çiftin kazada kaybolan çocukları için geldikleri bölgede rahat hareket edebildikleri ancak Ukraynalıların baskı altında olduğu gösteriliyor. Zaten esas mesele de bu değil mi? Eşit insan statüsünde değiliz ki. Rahip Brunson’u düşünün bir de muhalif olup vatandaşımız olan insanları… Birilerinin aidiyetleri güçlü. En basitinden Münevver Karabulut cinayetini düşünün, güçlü, zengin bir ailesi olsa kim cesaret edebilirdi ki vahşice öldürülmesine.
Filmde yine sonlarda giren kayınbiraderin diyalogları ise hem didaktik hem de karşı tarafın hataları nedeniyle diğer tarafın pür temiz olduğu gibi bir yanılsamaya neden oluyor ki bu da Tanoviç’in olgunluğundan çok uzak bir bakış açısına neden oluyor.
Sonuç itibariyle filler tepişirken çimenler eziliyor. Savaş her zaman olduğu gibi kadın ve çocuklara en büyük zararı veriyor. Ancak film ne Tanoviç’in olayların perde arkasını yansıtan olgunluğuna sahip ne de Zaza Urushadze’nin “Tangerines” filmi gibi naif bir insancıl bakış ile savaşın kötülüğünü yansıtabilmiş.