30.04.2025
“Ahtapottan öğrendiklerim” belgeselini izleyeli 5 yıl olmuş yine de ara ara hakkında düşünürüm, çünkü insanın yüceltildiği iddiası ile yok edildiği bir dünyada, insan dışı bir canlı üzerinden insan hakkında düşünmek, varlığımıza farklı bir gözlem şansı tanıdığını düşünüyorum. Nietzsche’nin ‘Tanrı öldü’ sözünün günümüzde ‘insan öldü’ ile sonuçlanan bir süreç olduğu görülüyor. Tanrıyı, insan aklının bilimi üst düzeyde kullanmaya başlaması öldürmüştü. İlginçtir ki insanı da aynı şey yani insan aklı öldürdü. Ölen Tanrı bir metafordu çünkü Tanrı ölümlü olamaz, ölen Tanrı kavramı üzerinden insan yaşamını düzenleme iddiasındaki eski dünyanın yönetim tarzının dayandığı kökenlerdi.
Yaşadığı ciddi bir hastalık ya da kayıp sonrası tövbe edip dine imana sarılanlar misali 1929 ‘Büyük Buhran’ döneminde oluşan işsizliğin getirdiği boşluğu’ doldurmak için en kapitalist düşünürler bile bir tür dine imana gelen tövbekarlar misali istihdamın önemine vurgu yapmışlardı. Keynes’i hatırlayın ne akıl veriyordu ‘iş yoksa biri kuyu kazsın diğeri de oluşan çukuru doldursun’ diyordu. Boşluk kavramı vardı eskiden ve de İnsan! Evrimsel bir gerçektir: Kazananların genleri aktarılır ve yola devam edenler dersler alarak gerekli çıkarımları yaparak ancak devam edebilirler. Bu konuda da en mahir olan elbette kapitalizmdir. Nitekim kısa vadede Keynes’in günü kurtaran çözümünden uzun vadede de kendi lehine en başarılı çıkarımları onlar yaptı. Öyle muazzam bir güce ulaştılar ki gerçek dünyanın kopyasını ürettiler. Ayak takımı olarak gördükleri ancak gerçek dünyada örgütlenmeleri ve bilinçlenmeleri halinde kendilerine ayak bağı olabilecek zeki ve iyi eğitimli insanlar öncelikli olmak üzere gerçek dünyada yaptıklarını fark edebilecek herkesi bu kopya-sanal dünyaya hapsettiler. Bu mastürbatif sahte dünyada herkes mükemmel, en ucubeler bile! Basit bir örnek Mattia Ahmet Minguzzi olayı sonrası ya da İstanbul’da surlarda 2 kız çocuğunu parçalara ayırarak yok eden katilleri bile idolüm diye gören ‘ucubeleri’ düşünün. Aşırı iletişim de küreselleşmenin başlangıcında pazarlandığı gibi iyilik ve eşitliği yaymaktan çok, gerçek dünyada haklarını aramak için bir araya gelerek mücadele edebilme potansiyeli olan altta kalanların kötü durumlarını kutsadıkları ve onları mevcut kötü hallerine düşüren kapitalist sistemi düşman görmek yerine, her ezilen ve güçsüz olanın en ilkel, basit, içgüdüsel davranışı ile kötü durumunu bir kutsama ve normal hatta üstün görmesine yani ‘gerçekten kopuşa’ neden oluyor. Yoksa hangi aklı başında, gerçeğe bağlı birisi bir katile hayran olabilir ki?
Benzer durum az çok okumuş yazmış olan insanlar için de geçerli. Kendileri gibi olan, benzerlerinin olduğu izole klanlar halinde sosyal medyada, kuantumcu saçmalıklar, psikoloji bilimine ihanet eden ve hayatı bir ‘uzmanlık kapsamına sıkıştırarak’ her şeyi açıklamaya çalışan bilimsel şeyhler ya da bir araç olan etkinlikleri, hobileri hayatın merkezine koyan bir amaç haline getiren ‘herkesleşen ancak kendini özel sanan’ sürülerden ibaretler. Benlik bilincinden, kendinden, gerçeklikten uzak ancak sarıldığı klişeler, sembollerle varlık iddiasında bulunan insanlar. Çok sevdiğim entelektüel bir dostum ülkenizde yaşananlar ile ilgili endişeli bir şekilde saatlerce konuştu, haklıydı da söylediklerinde ancak bu teorik haklılığa karşı pratikte hiçbir şey yapamayacağını da biliyorum ve dayanamayıp ‘iyi de üstadım beş yılda bir beş dakika oy kullanmaktan başka hiçbir şey yapmıyorsun, mesleki örgütün de dahil hiçbir yere üye değilsin, katılmıyorsun hatta açıkçası yapı olarak 3 insan ile bir araya gelemeyecek bir eğilimin var yani diyeceğim yaşamında değiştirmek için bir çaban olmayan şeyler ile kafanı meşgul etmek normal mi?’ Durdu ve haklısın aslında dedi. Mekanın sahibi olan ve ulaştığı hiper iletişim imkanları ile gündemi istediği gibi manipüle edebilme becerisine sahip bir sistemin içeriklerine maruz kalarak üstelik de gerçek bir örgütlenme olmadan başarıyı bırakın mücadele etmek bile imkansız. Bir büyük şehir belediye başkanı tutuklu yargılanıyor ancak örgütlü bir yapı olmadığı için ve de halkla, gerçekle güçlü bağı olmayan bir siyaset söz konusuyken üstelik sistemin imkanları ile bir anda kayınvalidesini hamile bırakan damat haberi en önemli gündem haline gelebiliyor.
Diyanet işleri başkanımız gibi ben de yapay zekaya bir soru sordum (ne de olsa artık her şeyin yapayı makbul) popüler psikolog, alıntı sayfası sıkça takip eden, kitap okumayan ve hayata bu tür kaynaklardan maruz kaldığım bilgilerle bakan biri yaşanan bir olayı aynı şeylere maruz kalan insanlarla aynı düşünme ihtimali yüzde kaçtır? Dedim. O da %75 dedi. Kendi benliğinin, iradesinin, nefesinin farkında olmayıp kendini biricik sanmak, orijinal sanmak sistemin en büyük illüzyonlarından biri. Keynes şimdilerde yaşasa çukur kazsın birileri diğeri de doldursun demezdi. Çünkü bunu artık insanlar sözümona özgür iradeleri ile yapıyorlar!