07.08.2022
Her 15 Temmuz sonrası belgeseller yayınlanıyor. Fetullahçılar bu yılı da boş geçmediler ve “Mavi otobüs” adlı belgeseli yaptılar. Konusu harp akademisi öğrencilerinin tatbikata gidiyoruz denilerek şimdinin 15 Temmuz Köprüsü’ne götürülmesini ve orada yaşadıklarını anlatıyor. Yine nur yüzlü, pürüpak çocuklar ve elbette Fetullahçıların bitmeyen mağduriyeti…
O zamanlar fakültede öğrenciyim. Attilâ İlhan’ın bir romanını okuyorum. Attilâ İlhan romanları yakın tarihimize dair önemli analizler içerir. Olayların perde arkasına dair muazzam fikirler sunarken birden şair yanı ile inanılmaz duygusal girdaplara da sokardı sizi. “O Karanlıkta Biz” romanındaydı galiba. Yeni yetme genç üniversite öğrencileri yeni bir sol örgüte katılırlar. Örgüt de ilk iş olarak akşam 9’da örgütün bir afişini Galatasaray Lisesi’nin karşısına asma görevi verir gençlere. Akşam yaklaşınca örgüt, polisi arar ve bu gençleri ihbar eder. Niye mi? Çünkü polis yakalayacak, basın gelecek ve yarın örgütün bedavadan reklamı yapılacaktır. Ya bu gencecik çocuklar? Onlar bir tür “araç” konumundalar. Bizde örgüt kavramı hiçbir zaman demokratik olmamıştır. Sorgulamalara izin vermeyen örgütlenmelerde de ‘kullanılmak’ kaçınılmazdır. Elbette örgüte üye olanlar büyük idealler uğruna girmişlerdir bu yola. Ya vatan kurtulacaktır ya din ya da halk! Bir yüzyıl geçti hala kurtarılacaklar listesinde duruyor bunlar! Kurtarılamadılar ama bu uğurda ne olduğunu anlamadan kararan pek çok hayat olduğu kesin. Kararmaması mümkün mü? Karanlık tarafları, bilinmezliği çok olan bir örgüt yapısından başka ne çıkabilir ki? Elbette karanlığa gömülmek çıkar!
TRT ise bu yıl ilk kez eli yüzü düzgün bir belgesel yaptı bu konuyla ilgili. Belgesel yapımında en değerli ve etkileyici yön gerçek kişilerin tanıklıkları ve gerçek görüntüler olsa gerek. İşte TRT “Kumpas” belgeseli ile bunu belli seviyede başarabilmiş. Bir asker ve bir öğretmen üzerinden Fetullahçı yapılanmayı deşifre etmiş. Bu deşifre etme hali sıradan insana yönelik olduğu için de gerçekçi ve etkileyici olmuş. Eli yüzü düzgün, temiz Anadolu çocuklarının bu yapıya girme nedeni ne? Elbette “yoksulluk.” Bu zeki çocuklara devleti yönetenlerin doğru bir sistem oluşturmaması ve sahip çıkmadığı için boşta kalan bu çocuklar Fethullahçıların tuzağına düşmeye müsait hale geliyorlar.
Şeffaf olmayan bu yapı, bu gençlerin izolasyonunu sağlamakta ve her şeylerini kontrol altına almaktadır. Ailelerinden uzaklaştırmakla hatta Allah ile temaslarının bile nasıl olacağına dahi karışmaktadır. Namazın kılınma şeklini değiştirmektedirler. Çünkü ‘tedbir’ uygulamak zorundadırlar. Düşünsenize her an dışarıdan birilerinin sizi takip ettiği psikolojisine sokulmuş bir insan! Dışarıda bu kadar büyük tehlike varken, ait olduğun örgüte daha sıkı sarılmaktan başka çare kalır mı? Üstelik bu her an gerçekleşmekte. Bu normal bir ruh hali olamaz. Olmadığı sonrasında görüldü de. Bu kadar abartılmış ‘biz ve değerleri’ ruh hali sonucunda elbette diğerleri geçenlerde anlattığımız “İtaatkar Çocuklar” belgeselindeki 12 yaşındaki kızın kaldıkları yere emniyet güçlerinin baskını sırasında “ömrümüzde ilk kez kafir gördük” demesi misali bir acı durumdur. Diğerleri kafir ve onlara da kafir gibi davranmak gerek. Yani onlara yapılanların dine, vicdana uyması şart değil. Belgeselde anlatılan İzmir casusluk davası meselesi misali her türlü kulp takarak iftira atmak, belden aşağı, hukuk dışı insanların hayatını karartmak serbest. Çünkü onlar kafir!
Belgeseli tavsiye ederim bazı hamasi yerleri olsa da daha doğrusu bazı çıkarımları iktidarı aklama, koruma amaçlı olsa da Fetullahçıların iç yüzünü anlatması adına değerli bir iş. Fetullahçıların tedbir olayını abartıp üçerli hücre yapıları şeklinde örgütlenmeleri de bu yapının temizlenmesinin ne kadar zor olduğunu göstermekte. Bir hücreye dahil olanlar diğer örgüt üyesini tanımamaktadır.
Bunlar ilk belgeseller elbette. 15 Temmuzun üzerinden zaman geçtikçe daha da geniş yönleriyle olayı ve Fetullahçıları anlatan belgeseller yapılacaktır.
Öyle ya da böyle bir devlet adamı denilebilecek biridir Cemil Çiçek. 2007’de “Fethullah Hoca istihbarat işlerine meraklıdır” ifadesini kullanmıştı. Meclis başkanıydı. Fetullahçılar hayallerine iktidarın otoyolunda ilerlerken, hükümette kendisine karşı sınır çizebilme potansiyeli olan orduya karşı Fetullahçıları kullanıyordu. Geçenler de Yalçın Küçük’ün (ki ülkenin en büyük ‘stand up’ yeteneğidir aynı zamanda) Ergenekon savunmasının bir kısmı YouTube’a yüklenmiş, seyrettim. Hocanın orada muazzam bir sözü var. “Sayın Başkan, Türkiye bu kadar bilgisizliğe layık mıdır?” Gerçekten muazzam bir serzeniştir bu!
Yine, Necip Hablemitoğlu’nun 99 yılında 32. Gün programını tekrar izledim. Neval Sevindi gibi birine tahammül edebilme becerisine saygı duydum. Hoş o Neval şimdilerde muhalif denen kanalların görüş sorduğu bir entelektüel! Programda Fikri Sağlar soruyor “Fetullahçılara soruyorum hiç kandırıldıklarını düşünmüyorlar mı?” Bu soruya yıllar sonra birileri evet “Kandırıldık” dediler. Ve sorun çözüldü…