30.12.2019
Holywood filminden fırlamış gibi karizmatik ön adları olur sistemin rol model olarak öne sürdüğü insanların. İşte onlardan biri de ‘’Para sihirbazı’’ Gorge Soros. 2002’de ülkemize geldiğinde bir vakıf üniversitesinde yaptığı konuşmada, küresel kapitalizm açısından dışarıdan nasıl göründüğümüzü en net şekilde anlatan şu cümleyi kurmuştu: ‘’Türkiye’nin en iyi ihraç ürünü ordusudur’’.
Yani sizden iyi ölecek insan olur demişti. Şimdilerde IŞİD ile savaş ayağına Suriye’deki Kürtlere dedikleri gibi.. Oysa biz ülkemizin bilim, sanat, sanayi ile anılmasını isterdik. Soros bunu tokat gibi yüzümüze vurmuştu.
Gelelim günümüze. Netflix ticari bir şirket. Doğal olarak para kazanmak da ister. Para kazanmak istiyorsanız, ürününüzü alacak olan müşterilerin kabul edeceğini ve beğeneceğinizi düşündüğünüz ürünleri satarsınız. Dolayısıyla da hedef kitleyi tanımanız gerekir. Doğru tahmin ederseniz çok izlenir, yanlış tahmin ederseniz az izlenir. Ancak sunduğunuz ürün müşterilerinizi nasıl tanımladığınızı da gösterir. İşte Netflix’in Türkçe yaptığı iki diziye de bu açıdan bakmak gerekir. Üstelik ikisinin de ortak özellikleri çok fazlayken.
Netflix’in ülkemizde bir buçuk milyon abonesi varmış. Belli bir aylık ücret ve internet bağlantısı gereken bir sistem olduğu düşünüldüğünde hedef kitlenin beyaz yakalı, eğitimli kesim olduğunu tahmin edebiliriz. Dolayısıyla da bunların küresel kapitalizm açısından nasıl göründüğünü de anlamamız açısından bir fikir verebilir.
İki dizide de seçilmiş insanlar var. Seçilmiş insan demek, aklını kullanarak bir yere gelebilmiş bir insan demek değildir. Bu doğuştan, bilinmeyen bir güçün bahşettiği bir şey. Kemal Sunal’ın oynadığı filmlerdeki karakterlere şansın sürekli yardım etmesi gibi bir durum. Zekasını kullanarak bir şeyler yapan, üreten bir insan yerine, mistik güçlerin akıntısına kendisini bırakan ve sürüklenen karakterler mevcut. Aslında bu yönüyle bu diziler dogmatiktirler, daha yüzeyel söylersek dincidirler. Bizde din, muhafazakar olduğunu iddia eden ama gelenekten ibaret bir din bilgisine sahip çoğunluğun uygulamaları olarak görülür. Böyle olunca da Netflix’in hedef kitlesi kendini seküler olarak tanımlar ve de bu kesimden ayrı olarak kendini nitelendirir.
Netflix de bunu daha iyi vurgulamak amacıyla olsa gerek giyim kuşamı modern, alkol alan, seks sahnelerinin olduğu diziler yapıyor. Özellikle 17 yıldır, fiili olarak alkol ve cinselliğe karşı sansür uygulayan bir iktidar da olunca bu mantıklı bir davranış. Ancak cinsellik ve alkolün oluşu bir diziyi ilerici yapmaya yetmez. Çünkü dogmatik olmamamanın şartı seküler olmaktır. Bu iki dizide de seküler bir bakış açısı söz konusu değildir. Olan sadece görünürde seküler bir yapıdır.
Diğer taraftan bu new age dinler gibi seçilmişlerin, gizli kötü güçlerin olduğu fikrine dayandırılan diziler aslında bizim iyi eğitimli insanlarımızın da küresel kapitalizmin seküler değil dogmatik olarak gördüğünü gösteriyor. Bu durumun biraz da kabul edilmesini kolaylaştırmak için, Kuran’dan da alıntılar yapılıyor. Atiye dizisinde ise bu durum daha net bir sahne ile anlatılmış. Şifre arayışı içerisindeyken kahramanlarımız, Kuran’daki sure ve ayet numaralarından şifreyi çözmeye çalışırken, Atiye “Belki de baban Kuran’ın kendisini işaret etmiştir” der. Ve Erhan karakteri ne yapacak diye beklerken, Kuran’ın yanına bakar ve bir kutu farkeder. Dizide İslamın yerini çok net anlatan bir durum. Yani İslam içeriği değil sadece şekliyle var! Ancak arada Şems-i Tebrizi’den sözler patlatınca muhafazakarları da çekebilir miyiz ya da şaşkınlık yaratmadan, daha kabul edilebilir hale mi getirilmek isteniyor, bilinmez.
Kapitalizm herkesi hedefler. Bektaşilik, Kürtler, Süryaniler de dizide sos olarak kullanılıyor. Ancak onların gerçek dertlerini ve yaşadıklarını anlatmak için değil tabi.
Sonuç olarak kapitalizm için ölecek asker ya da dogmatik bir toplum olarak görülüyoruz. Üstelik bu sadece muhafazakarlarla da sınırlı değil. Hayatta en hakiki mürşit bilimdir kurucu ilkemizi hatırlayıp, bilim ve sanayi alanlarında ilerlemedikçe ülkemiz her kesimiyle ciddiye alınmamaya devam edecek...