15.02.2025
Eylül ayında Adana Film Festivali’nde seyrettiğimde sinema ve insanlık adına umudumu güçlendirmişti, ‘Başka Ülke Yok’ filmi. Sanata özellikle de sinemaya umudumu yeniledi çünkü günümüz dünyasında bir taraftan ciddi bir film yapmak maliyetli bir şey diğer taraftan da hiper-iletişim çağının bir aracı olan sosyal medya vasıtasıyla derinleşmeyi engelleyen kısa videolar ile çok ciddi konular bile yüzeyselliğe indirgenmekte ve bütünü, parçalara ayırarak anlam bütünlüğünü bozup anlamı-özü yok etmekte. İçerik üreticisi gibi bütün kavramını anlamsız ve fikirsel bütünlük oluşturmayacak şekilde kullanan, bir tür her telden çalan insanlar var. Bunların önerisi ya da bir amaç uğruna bu parçaları bir araya getirme amaçları yok! Hayatı bütünüyle anlama çabaları da yok. Tek mesele ‘tıklanmak.’ Zaten çoğu da benzeri olan yabancı içerik üreticilerinin içeriklerini Türkçeleştirip kopyalıyorlar. Yani kendi ışıkları yok başkalarının ışığını yansıtıyorlar. Daha beteri ise bulundukları sosyal medya zemininden para kazandıkları için de farkında olmadan onun kurallarına boyun eğiyorlar ki bunun da ilk şartı sürekli paylaşım yapma zorunluluğu. Bir tür ‘paylaştığım kadar varım’ ya da ‘paylaşıyorsam varım’ hali bu. Aslında yapılan şey baştan özgürlük karşıtı bir durum. Çünkü zorunluluğun ve maddi kazanç ilişkisinin olduğu yerde bir ideolojik amacınız da yoksa sizin için bu zeminin kendisi bir amaca dönüşür ve bu zemin de sizi araca dönüştürür.
Bu açıdan bakınca Filistinli Basel Adra sosyal medya hareketleri ile insanların (daha doğrusu kullanıcıların) nabzına göre istediklerini önüne çıkaran algoritma sayesinde gerçek insanın gerçek yaşamından; kullanıcı olduğu sosyal medya alanında sahte cenneti yaşadığına ikna eden alıntı sayfaları yüzeyselliği ile gerçeği anlamaya daha doğrusu kendisini avutmaya yeltenmiyor. Atalarının 200 yıldır yaşadığı topraklarından şimdilerde ailesinin zorla sürülmesini anlatıyor. Zor demişken elbette İsrail bir hukuk devleti. Hukuk devleti denince aklıma 2 söz geliyor. Birincisi Bakunin’in ‘Hukuk, iktidarların fahişesidir’ sözü ki bu hukuk kavramının dayandığı güç tarafından sömürülmesini ifade eder. Güç kavramı işte tam da burada ‘güçler ayrılığı’ ilkesine dayanmalı. İstikrar kelimesinin sahte cennet yaratma gücünü sanal olarak sosyal medyada, gerçek dünyada da zaten uzun yıllardır yaşıyoruz. İstikrar kelimesini yanlış yorumlayarak tüm olumsuz ifadeleri hayatımızdan çıkardığımız için de güçler ayrılığı da istikrar karşıtı görünüyor olsa gerek. Oysa sanal ya da gerçek her türlü sahte cennet iddiası sadece ‘anı kurtarır’ ve bunu da geleceğinizden çalarak yapar. Diğer sözde dizilerimizde yıllardır kurulma aşamasında kalan Osmanlı’nın ilk liderlerinden Orhan Bey’in ‘Adaletin en kötüsü geç tecelli edenidir. Sonunda hüküm doğru olsa da geciken adalet zulümdür.‘ Çağdaş hukukun dünyada genel bir kuralı vardır. İdarenin aldığı her karar açıkça reddedilemeyecek bir şey ise aksi hukuk tarafından bir karar alınıncaya kadar hukukidir. Bu idarenin iyi niyetli olacağına dayanan ve işlerlik, süreklilik için olan bir kural. İsrail’de öyle mi? Hele de mevzu bahis Filistinliler ise! Elbette değil. Hukuk artık iktidara kötüye kullanma ve süründürme süreci için bir araca dönüşür. Belgeselde anlatıldığı gibi ellerinde bir hukuk kararı ile bu alanın ordunun talim yapması için istimlak edildiğini gösteren belge gösterilir ve bu insanlar zorla yerlerinden edilir. Hukuki mi hukuki, adil mi asla! Zaten daha sonra sızdırılan bir belgede amacın Filistinli halkı sürmek olduğu da anlaşılır. Filistinliler hukuki olarak itiraz etseler, hukuki sürecin sonuna kadar gitseler muhtemelen torunları kazanabilir. Sonuçta hukuk devleti ancak sürecin yaşattıkları kaç yaşama malolacak Allah bilir?
Hukukun insani olmaktan çıkıp bir matematik misali insansızlaştırıldığı bir dünyadayız. İşte Trump’ın orada yaşayan insanları bir hayvan türü misali görerek başka alana nakledip Gazze’yi gazino ve eğlence bölgesi yapma fikri (ki fikir kelimesi bu kadar aşağılanmamıştır!) dünyadaki insansız siyasetin en açık göstergelerinden biridir.
Filmin en güçlü tarafı ise Hüseyin misali kaybedeceklerinin kesin olduğunu bilmelerine rağmen mücadele etmekten vazgeçmeyen haklılık kavramını yaşamın özü sayan Filistin halkının bu muazzam saygın insanlığın ışığı olan duruşlarını sadelikle anlatabilmesiydi. Bu filmi seyrettiğimde güzel ülkemizi düşündüm. Ülkenin birikimli pırıl pırıl aydınlık evlatlarının Ekmeleddin, İnce, Kılıçdaroğlu o bu diyerek nasıl kısa yoldan sonuç alabilmek için en hafif ifade ile avutulduğunu hatırladım ve üzüldüm. Atatürk gerçek anlamıyla kefeni ile bu toplum için yola çıkmıştı, kaybetmenin bedeli hain olarak tanımlanıp, idam edilmekti. Uzun ve zor süreçlerle, halkına güvenerek başardı. Şimdilerde onun yolunda olduklarını iddia edenler ise en garanti ve kestirme yollara tevessül etmeyi bu pırıl pırıl insanların önüne umut diye, çözüm diye sunuyorlar. Diğer taraf ise kuantum bilgisayarlar (40 yaş üstü insanların dini olan kuantum değil), 15 bin yıl önce yok olan Akkurtu klonlarken, bunlar hala cehape zihniyeti diye diye oyalanıyorlar. Emeksiz olan her başarı, lütfeden efendilere muhtaçtır oysa!