13.06.2021
Lise fizik derslerinde bir örnek vardı. Bir araba belli mesafede duvarla örülü bir yoldan geçer. Biz duvarın arkasına arabanın girişini görürüz, bir süre sonra da çıkışını. Mesafe bellidir, süre bellidir. Soru bu aracın hızını tespit edilmesidir. Bu soruya biraz felsefi anlamda bakalım. Arabanın, duvarla örülü alana girip sonrada çıkmış olması bize görmediğimiz alanda da arabanın varlığını kanıtlar. İşte bizim gibi demokrasinin olmazsa olmazı şeffaflığın olmadığı ülkelerde halkın kararını belirleyen görünen kısım çok azdır. Gelişmiş olan demokrasilerde, iktidarın yani gücün yaptıkları daha çok görülür, şeffaftır. Duvarla örülü karanlık alanlar daha azdır. Asıl kısım, bu örnekte olduğu gibi duvarın arkasında olan yani görünmeyen kısımdır.
Gelişmekte olan bizim gibi ülkelerde yönetimi belirleyen sembollerdir. Cuma namazına gidiyorsa, diğer şartları yerine getirmesine bakılmadan müslüman olduğu kanaatine varılır. Cuma namazlarını kaçırmayıp, hırsız, uğursuz olan insanlar olabileceği ihtimalinin üstü örtülür. İslam’da mutlak hakimin Allah olduğu unutulup iş kulların bakışına bırakılınca olacağı budur. Demokrasi için de aynı şey söz konusu. Seçim yapılıyorsa, o sistem demokratiktir algısı yaratıldığı gibi. Oysa demokrasi kurumları, ilkeleri ile tam anlamıyla demokrasidir. Seçim bunun bir parçasıdır sadece.
Bu girizgahın nedeni son zamanlarda ülke gündeminin belirleyicisi olan ifşaatlarla ilgili bazı noktalara değinmek.
Bana göre gelmiş geçmiş en iyi dizi olan ‘Breaking Bad’ dizisinin çok büyük bir seyirci kitlesinde karşılık bulmasının nedenleri; bir çeşit pudra şekeri ticareti örneği olan bir yeraltı dünyası hikayesi oluşu, bizim gibi sıradan insanlara göre farklı bir dünya olduğu için ilgi çekicidir. Ancak benzerlerinden çok daha fazla bir karşılık buldu seyircide. Bunun bence en önemli nedenlerinden biri, baş karakter Walter White’ın tüm bu toplumun çok çok büyük kesiminin tepkisini çekecek karanlık dünyaya giriş nedenidir. White, kanser hastasıdır ve ölümünün ardından ailesine bir şeyler bırakma çabasındadır. Toplumun kutsadığı bir iyilik kavramı için kötülüğe bulaşmak zorunda kalan birinin öyküsü olarak sunulması en etkili nedendir, toplumca kabul görmesinde.
Bu ifşaatlardaki ana karakter de ailesi için yola çıkmış olduğu iddiası kabul görmesinde en etkili nedenlerden biri.
Yine az önceki fizik örneğine dönelim. Bizim gibi ülkelerde gündemin esas arka planı şeffaflık sorunun fazla olması nedeniyle görünmez. Aslında bu ifşaatlar her ne kadar bir aktör tarafından aktarılsa da muhtemelen arka plandaki güç dengelerindeki savaşın dışa yansıması. Araba hala duvarın arkasında ancak sesi daha fazla duyuluyor ya da farları görünmeye başladı. Yine film repliği ile söylersek, Matriks’de bir şeyler değişiyor! Zaten yapılan ifşaatlar, harcanmak istenen, iktidar için yük görülen ya da iktidara talip olabilecek güçlerin koordinatlarını işaretliyor. Belli ki iktidar daha önceleri pek çok kez yaptığı gibi yeni bir tasfiyeye hazırlanıyor! Başarabilirse araba bu kez başka bir duvar arkasına girecek!
Mevcut iktidar, algı yönetme konusunda Cumhuriyet tarihimizin en başarılı iktidarı. Aklıma ‘12 savaşçı’ filmi geldi. 11 Eylül bahanesi ile ABD’nin Afganistan’da kontrolü ele geçirmek için yaptığı saldırıyı kahramanlık olarak sunan bir film. Filmde, ABD gelişmiş tüm teknolojisine rağmen uçaklara alanda koordinatları vermek üzere birilerine ihtiyaç duyar. İşte bu kahraman diye sunulan 12 asker de bu işi yaparlar. Alanda tüm riskleri göğüsleyerek savaş uçaklarına koordinatı verirler, onlar da alanı bombalar. Benzer bir durum da bu ifşaatlarla söz konusu. Tasfiyeler sonrası açıklama da malum ‘ihanete uğradık, aldatıldık’
Yani bu ifşaatlar, her ne kadar sistemin karanlığını aydınlatıyor gibi görünse de daha büyük bir karanlık öncesi halka azıcık ışık tutmaktan ibaret gibi.
Gelelim bizlere yani halka. İşin ilginç tarafı ‘Love, Death and Robots’ adlı animasyon serisindeki 4,5 dakikalık bir animasyon tam da bizi anlatıyor. Süpriz Noel Baba adlı öyküde iki küçük kardeş masalsı bir evde Noel gecesi bir tıkırtı ile uyanırlar. Heyecanlanan iki küçük kardeş, Noel Baba’yı görmek için sessizce aşağı inerler. Açık kalan televizyonda toplumun onlara aktardığı sevimli Noel Baba anlatısı vardır. O ana kadar çocuklar da anlatılanın gerçek olduğuna inanmışlardır. Ancak karşılaştıkları Noel Baba gerçeği çocukları korkutmuştur. Çünkü Noel Baba aslında bir canavardır. Ne toplumun onlara anlattığı bir sevimliliği vardır ne de tatlı biridir, o bir canavardır. Çocuklara yakalanınca da onların isimlerini söyleyerek “uslu olun” dedikten sonra onların istediği hediyeleri doğrudan teslim eder. Sonra da evi terk eder. Çocuklar gerçekle yüzleşmenin korkusuyla hemen odalarına kaçarlar. Biraz sakinleşip olay üzerine konuşmaya, anlamlandırmaya başlayınca, biri diğerine o müthiş soruyu sorar: “Uslu olmasaydık ne olurdu?”
Bu başyapıt olan kısa animasyon filmindeki çocuk karakterler gibiyiz halk olarak. İktidar da Noel Baba misali. Örgütlü, katılımcı kurumları ile varolan bir demokrasimiz olmadığı için; haklar üzerinden değil lütuflar üzerinden yürüyen bir sistemimiz var. Böyle olunca da üretimin güçlü olmadığı bir ülkede ekonomimiz nasıl şeffaf olabilir ki? Yerli, milli iş insanı Zarrap olayı, Suriye olayı, Libya, Katar meselelerimizde ne nedir belli olmuyor. Halka da uslu olması için daha çok yönlendirme amaçlı millilik hamaseti ve dini söylemi sağlayacak isimler ve kurumlar öne çıkarılıyor.
Peki gelelim bu mükemmel animasyonda ki sorunun cevabına. Uslu olmayanlara ne oluyor? İşte Ahmet Şık bunun en önemli örneği. Felsefe okutulmayan ve felsefenin dışlandığı bir toplumda felsefe yapmak gibi bir uslu durmama suçu işliyor, yetmiyor gerçekleri açıkça söyleyerek başka bir uslu durmama suçu işliyor. Sonra da sistemin süpriz Noel Babaları tarafından sözleri çarpıtılarak hedef tahtası haline getiriliyor. Kim gibi? Uğur Mumcu gibi, Nazım Hikmet gibi. Hal böyle olunca da halkın iyiliğini en fazla düşünen, halkın en büyük düşmanı algısı oluşturuluyor.
Gevşek gevşek Reisim diyen ifşalananlar, osuranlar öyle ya da böyle unutturulup halktan çaldıkları ile yaşamaya devam ederlerken, halkın adamı olan yiğitler can pazarında!
Bir soru da biz soralım: Sahi bu vatanın gerçek serdengeçtileri kimler?