08.01.2023
Suat Yalaz’ın “Karaoğlan” ve Sezgin Burak’ın “Tarkan” çizgi romanları 60’lı yılların sonunda sinemaya uyarlandı. Bu iki karakter de İslam öncesi Türk kültürüne ait kahramanlardır. Benzer dönemde Battal Gazi, Kara Murat, Malkoçoğlu serileri de sinemamızda kendini göstermeye başladı. Bu karakterlerde ise İslam sonrası Türk kültürüne ait özellikler mevcuttur. Sonrasında ise malum 12 Eylül her entelektüel kesimin üzerinden silindir gibi geçti. Entelektüel olmadıkları için şansı olan tarikat/cemaat yapıları ise şanslıydılar. Çünkü sorgulama olmadığı ve biat kültürleri olduğundan yeni dönemin hammaddesi olarak kullanıldılar. 28 Şubat dönemi ise bu tarikat/cemaat yapılarının üst yönetici kısmına değil de 12 Eylül’ün sayesinde bolca bulup dönüştürebildikleri alt kısımdaki insanları hedef alınca bildiğiniz yangına benzin dökmüş misali bir felakete yol açtı. Sonrası malum. Karanlığın kendisi de cüreti de arttı. Bu son dönemde sinema/tv kitleleri yönlendirmek amacıyla daha etkin kullanılmaya başlandı. Daha önce Kurtlar Vadisi ve STV dizilerinin 15 Temmuz ile final yapan sürece nasıl zemin hazırladıklarını konuşmuştuk. Son dönemlerde de Türk kültürünün İslam öncesi/sonrası kahramanları yerine öznesi İslam olan ve iyice çarpıtılan bir tarihi dizi/film yapım süreci başladı. İşin ilginci bu dönemde de merkezde çarpıtılma boyutu artsa da hep kahramanlık öyküleri mevcuttu. Oysa tarihe ders almak ve aynı hataları yapmamak hatta bir çıkış bulmak için bakmak gerekmez mi? Nasıl kazandık ama be demek yerine neden kaybettiği araştırmak daha değerli olsa gerek sağlıklı bir toplum için. Ama yok bizde öyle şeyler.
İşin başka bir noktası ise her ne kadar İslam sonrası dönem karakteri de olsa Kara Murat çapkınlık maceraları da olan biriydi. Şimdiki dizilerde bu yok. Çünkü bunlar 12 Eylül ruhunun ektiği tohumların neticesi olsa gerek.
Bir başka noktada 2. Mehmet ile ilgili dişe dokunur bir şey yapılmamış olması. Bunda da 2. Mehmet’in bilimsel bakış açısının oluşu sorun galiba.
Neyse ki ilk sezonunda astrolojik kehanetleri öne çıkararak bizdeki yapımcıların farklı bir dogmatik versiyonunu yansıtan “Rise of Empires: Ottoman” 2. Sezonu ile 2. Mehmet’i hakkı ile anlatan evrensel bir işe imza atmış.
Bu kez İstanbul’un alınmasından sonra şimdiki Romanya’nın o zamanki lideri Vlad Dracula ile 2. Mehmet’in mücadelesini konu ediniyor. Diziyi bu kez daha güçlü yapan şeylerden biri insani olan temeli. Çünkü 2. Mehmet ile Vlad, Osmanlı Sarayında birlikte yetişmiş iki arkadaş/bir tür sınıf arkadaşı. Ee saraylar o zamanlar ihale/rant ayarlayan çakalların gezdiği yerler değil tabi. Geleceğin liderlerinin yetiştiği bir tür de eğitim kurumu.
Vlad, babasının onları Osmanlı’ya rehin olarak bırakması ve dönmemesi nedeniyle babasına kinlidir. Hırsı, kini ve yüksek egosunu zamanı gelip de (Osmanlı’nın onayı ile) Eflak’ın lideri olduğu zaman milliyetçilik örtüsü ile ayrı bir siyasi çizgiye kanalize eder.
Fatih’in çağ kapatan İstanbul Fethi sonrası Vlad’a karşı temkinli saygı duyulası bir lider olduğunun kanıtı. Veziri Azam ve diğer saray entelijansiyasına rağmen ciddiyetinden hiç taviz vermiyor. Bir Sırp olmasına rağmen Prenses Mara’nın bir diplomat gibi Macaristan sarayına gönderilmesi ve burada da diplomatik maharetini sergilemesi muazzamdı. Daha geçenlerde Cumhuriyet tarihimizde ilk kez bir gayrı müslim vatandaşımızın kaymakam atandığı gerçeği ortadayken ilginç bir tarihi gerçek bu. Çünkü hem tarihimizde var hem de Cumhuriyet ile taçlanan eşit yurttaşlık gerçeği var. Kağıttan pratiğe geçmiş olması geç de olsa güzel.
Dizide gördüğümüz Osmanlı’nın bir yönetici yetiştirme sistemi/programı olduğu. Şimdilerdeki Kartal İmam Hatip misali bir şey yani. Kalite farkı da bu benzetmedeki misali uçuk oluyor tabi ama durum da bu yapacak bir şey yok!
Vlad’ın Fatih’i İstanbul kuşatması öncesi destek amacıyla ziyareti de güzel sahneydi. Her ne kadar kardeş gibi yetişseler de Fatih’in devlet protokolü uygulaması değerliydi. Hani şimdilerde iktidar partisinin il başkanı gölge vali gibi hareket ediyor ya da Külliyedeki danışmanlar mafya liderinin yalanlanmayan ifşaatları misali yetkisiz ama etkili oluyorlar. Nerden nereye diyesi geliyor insanın.
Fatih’in Tuna’dan geçen birliklerine Vlad’ın pusuya düşürdüğünü sanacağı şekilde konumlandırması ve ardından da bilimi (ağır toplar) kullanarak asıl Vlad’ı tuzağa düşürmesi de dahiceydi. Şimdilerde ise bilim çöp olan insanlığa faydası olmayan tırt bilimsel makale sayısı ya da kimsenin görmediği siyasetin malzemesi olan uçak, otomobil vs ile anılıyor.
Ne diyebilirim ki gerçek bir dünya liderimizi anlatmak da yabancılara nasip olmuş. Pek çok ayıbımız gibi bu ayıp da bize yeter. Darısı Osmanlı’nın çöküşünü objektif anlatacak yabancı dizilere diyelim. Bizimkiler 12 Eylül çocuğu. Nereye baksalar gerçeği değil şeyh ya da evliyaları görüyorlar çünkü.