05.06.2023
Seçim sonrası benim için vatanımızın umutlarında yangın misali. Yangında insan ne yapar? Önce en değer verdiği şeyleri kurtarır. Biz de üç hafta boyunca gelecekteki umudumuz olan gençler üzerine önerilerde bulunduk, morallerini yüksek tutmaları için kendimizce çaba sarfettik.
Şimdi ülkemizin dönüştüğü çöplüğü anlatmaya. Çöplük öyle mecaz anlamında da değil ha. Daha önce de yazmıştık dünyanın çöpü Türkiye’ye atılıyor. Tarihin en berbat anlaşması olan ülkemiz ile AB arasındaki göçmen anlaşması da buna benzer bir rezalet durumunda. Nedir o anlaşma? AB’de bir kaçak göçmen yakalanınca doğrudan ülkemize gönderiliyor. Katil, tecavüzcü vs ne olduğuna bakılmaksızın gönderiyorlar. Mevlana’nın memleketine de bu yakışır. Ne olursan ol gel. ABD dışişleri sözcüsünden öğreniyoruz Taliban’dan kaçan ABD için çalışanları da bize gönderilmesi için anlaşma yapıldığını açıklamıştı. Göçmen almak değil mesele. Kontrolsüz, denetimsiz alınması, kaldırabileceğimizden fazla alınması sorun. Aman ne gam ülkenin milliyetçileri iktidarda ve iddia ettiklerine göre Türklüğü savunuyorlar. Böyle milliyetçileri olan ülkenin düşmana ihtiyacı var mı? Gerçi biz garibanların zekası yetmez bunlar büyük resmî görüyorlar ve ‘plana sadık kalma’ derin stratejisi ile hareket ediyorlar.
Tanıdığım ünlü bir psikiyatri hocası bir sohbetimizde ‘Nerde sorunlu tip var psikiyatriye gelir. Hem kendini iyileştirmek hem de başkalarının hastalığını görerek rahatlamak için. Nadiren düzelenler olur ve hastalarına da ciddi katkı sağlarlar’ demişti. Ülkemizde siyaset de aynı duruma benziyor. Bir otorite ve yetkinin arkasına gizlenen sorunlu tipler çok. Bu iktidarı ile muhalefeti ile de benzer. Üzüm üzüme baka baka kararıyor demek ki!
Batı kapitalizmi için Türkiye artık Osmanlı’nın son dönemi misali ‘hasta adamdır.’ Kurulan kabineye bakın. Öyle bir akıl sınırlarını zorlayan ve sonuçları felaket olan ekonomi sistemi ve onun ‘ışıltılı bakanı’ sonrası 2. Kemal Derviş diyebileceğimiz Mehmet Şimşek’in gelişi olumlu görülüyor. Batı kapitalizmi Türkiye’yi artık 2. Ligde görmüyor, 3. Lige düşmüş bir ülke görüyor. Ve ölmemesi için can simidi atıyor. Kurtarmak için değil! Sömrüsünü devam ettirmek için en alt seviyede de olsa yaşaması için. Ve bu rezil durumu olumlu karşılamak zorunda kalıyoruz.
Her ne kadar adil olmasa da sonuçlarına soru işareti koysak da mühür kimde ise Süleyman odur. Peki bu kadar kazanması değil yüzde 30’u geçmesi mümkün olmayacak bir krizde yine iktidarın kazanmasını nasıl açıklayacağız. Bunun açıklaması iktidar kazanmadı, muhalefet görevini yapmadı ve kazanmak istemedi ile açıklanabilir. Zaten seçim sonrası kendini başarılı gören bir zihniyeti görünce Allah’tan Reis kazanmış diyecek bir onur kırıcı ruh haline düşüyoruz. Meğer adamlar yenilginin ne olduğunu bilmiyorlarmış ki kazanmanın ne olduğunu bilsinler!
Nisan 2022’de yazmışız “İktidarın son 20 yılda en maharetli olduğu konunun seçim kazanmak olduğu gerçeği unutuluyor. Algı yaratma yeteneği küçümseniyor gibi. Ülke adına en zorlu görev şu an için muhalif partilere düşmekte. Bu vebal ile hareket edilmesi gerekir. Umarım tüm muhalif paydaşlar bu bilinçtedir. Aksi durumda bu vebali hiçbiri yüklenemez!”
Bunda da yanılmışım. Adamlar vebali yüklenmeyi bırak ortada vebal yok diyerek kafasını kuma gömüyorlar.
Geldiğimiz nokta Selçuklular ile Moğollar arasındaki Kösedağ meydan muharebesine benziyor. Yanlış anlaşılmasın adı muharebe gerçekte öyle bir şey yok. Rivayet o ki iki ordu kamp kurmuş. Şafak vakti Moğol komutan öncü birlik gönderir Türkler ne durumda bakın diye. Öncü birlik hiçbir Türk’e rastlamadan ilerler. Sonra bir kamp yeri bulurlar. Bakarlar ki kimse yok. Geri gelirler. Durumu komutana anlatırlar. Komutan da ne tür bir taktik yapıyorlar diye kaygılanır. Sonra kontrollü şekilde ilerler. Ve bir bakarlar ki Türkler tası tarağı toplayıp kaçmışlar. Muhalefetin durumu budur. Bostana kargaların girmesini engelleyen bostan korkuluğu gibiler. Kargalar tarladan topladıklarını bunların üzerine konarak yiyorlar gel gör ki!
Yine de tarihimizin bize öğrettiği şey evet dibi görmeden yükselemiyoruz. Bu savaştan yıllar sonra yeniden başka bir devlet kurmayı başarabildik. Tarih tekerrürden ibaret derler. İlla ki Attila İlhan şiiri misali “Ve en padişah korkulara direnebilen Yepyeni bir Mustafa Kemal davranışı” bu millet ortaya koyacaktır.
Ancak bu muhalefetin iktidarı ayakta tutan esas şey olduğu apaçık ortada.
Yenilgi değil mesele illa ki ayağa kalkılır. Ancak yenildiğinin farkında olmayan küstah ahmaklık en acısı… Bir başka yazıda belirttiğim acı bir gerçek vardı “ülkede uğruna savaşılacak mesele çok ancak birlikte savaşabileceğiniz temiz bir örgütlenme yok maalesef”
Bu acı gerçeği tekrar görmemiz yenilgiden de beter, kahredici…
Hüseyin de yenildi ve katledildi. Ancak mücadele etti. Samimiyeti, davasına bağlılığı ile dünyanın en büyük kazananı kadar hala saygı duyulur. Ancak sandığa sahip çıkıyoruz deyip de sahip çıkamayan, yenilginin farkına bile varmayan bir muhalefet ancak Reislerinin onları aday göstermesi ile iktidar olabilecek acziyet içindedir.
Zaman örgütlü, halkla doğrudan temas halinde, halk ile bütünleşen gerçekçi bir muhalefet zamanıdır. Çünkü diğerleri Foucault’un ‘mikro iktidar’ kavramında belirttiği kendi küçük çapları ve dünyalarının minnak Reisleri olmaktan öte bir şey olamazlar.
Reis’in dediği gibi “Allah yar ve yardımcımız olsun”