21.08.2022
Jordan Peele son filmi “Hayır” önceki iki filminden içerik olarak farklı. Peele korku, gerilim-bilim kurgu tarzını yine esas almış. Bu tarzı kullanmadaki maharetine söylenecek laf yok. Ancak bu kez içerikte biraz savrulduğunu ve bütünlüğü sağlayamadığını düşünüyorum. Belki de Peele bir Speke Lee gibi siyahi hakları temelli filmler yapan biri olarak anılmak istemedi. Bir meselenin sinema şubesi gibi olmak ona dar gelmiş olabilir. Bu filminde genel bir konuyu işlemek istemiş. Sosyal medyanın günümüz insanlığına etkilerini anlatmış. İnsanlığın sıra dışı bir olay karşısında bile tepkilerinin olayın kendisinin inanılmazlığından ziyade diğer insanlara ‘gösterme’ halinin daha öne çıktığını anlatmaya çalışmış. Gerçekten de sıradan insanın özel hayatındaki bir değişim, bir gelişme bile artık o insanın ‘anı yaşaması’ halinden öte bir hisle yaşanıyor. Sanki her yaşanan insanın yaşadığından öte bir hal almış gibi. Yaşanmadan öte sosyal medyada diğer insanlara aktarılma hali düşüncesi ile olaya bakılıyor.
İşte vahşi bir hayvan içgüdüsüne sahip bir uzaylı, insanları öldürüyor ancak filmimizin kahramanlarının bakışı ‘şaşırtma’ esaslı, günümüz dünyasına yeni bir malzeme sunmaktan ibaret. Kimisi (eski çocuk oyuncu gibi) bu işin ticaretini yapmaya çalışıyor. Motorlu sosyal medya fenomeni gibi ‘ilk şaşırtan’ olmak için ölüyor bile. Bu başarılı bir karakterdi. Ölümü bile aşan bir gösterme, yayma hissi. İnsan içgüdülerinin, doğasının günümüz dijital gelişimi ile nasıl aslından koparıldığının başarılı bir anlatımıydı. İnsan biyolojik bir varlıktan öteye geçmiş sanal, yapay bir zihinsel varlığa dönüşmüş gibi.
Görüntü yönetmeni olan karakterin ise insan doğasından kopma hali merakının giderilmesi için ölümü bilerek kabullenmesi gibi bir ruh haliyle anlatılıyor. Bir tür intihar bombacısının ruh hali. Modern kavramların yaşamdan bile değerli hale geldiği, tüyler ürpertici bir ‘yeni modern insan doğası’.
Daha önceki pek çok uzaylı filminin aksine bu canavardan korkma durumu yok. Daha doğrusu bireysel olarak korkulsa bile günümüz insanlık sistemine o kadar güven var ki tek dert tanımlamak. Sistem her türlü bu canavarı yok edecektir çünkü inancı ve kibri var. İnsanlık artık hiçbir şeyden korkmuyor. Daha doğrusu insan iradesini, modern sistemin vesayetine bırakmış. Zaten başka türlü iklim değişikliğinin dünyaya zararları her geçen gün artarken insanlık bununla yüzleşip ciddi önlemler alması beklenirdi. Yapılan ise bu işi Greta Thunberg adlı bir kızcağızı ön plana çıkararak, toplumun gazını almak dışında bir şey değil. Bu öne çıkarma, görünür olma hali sanki gerçekten insanlığın gündemindeymiş gibi bir his yaratıyor ve mücadele ediliyormuş sahte güvenini veriyor insanlığa.
Aslında sosyal medya günümüz insanlığının evriminde bireyin bir parçası, demokrasinin en üst noktası, fikir özgürlüğünün kanıtı gibi sunuluyor. Unutulan ise bunların bir şirket olduğu. Bunlar hayır kurumu değil. Her şirketin de birinci önceliği kâr elde etmektir. Bu haliyle de her türlü manipülasyona açıklar.
Filmde eski bir şov programının parçası olan maymun Gordy’nin hikayesi ilginç. Aslında, Gordy, modern insanın düştüğü hali temsil ediyor. Doğasından koparılmış, bir şov malzemesine dönüştürülmüştür. Ancak yüksek bir ses karşısında en derinlerindeki biyolojik doğası harekete geçmiş ve insanları öldürmüştür. Modern sistemin maymunları haline gelen insanlığın da bir gün doğasına bir şekilde döneceğine dair bir umut olarak sunuluyor bu sahne bence. Çünkü bu sistemin sürdürülebilirliği yok. Biyolojik evrimin doğasına ters.
Filmdeki herkesin ilk derdi canavarı ortaya koyup insanlığı kurtarma değil. İnsanlık zaten sistem tarafından her şekilde kurtarılacaktır. Asıl mesele bu canavarı ilk gösterip öne çıkma, zengin olma düşüncesidir. Bu açıdan bakınca da en muhalif kanalların bile tıklanma ile para kazanma hallerinin aslında bir tür sisteme dahil olma isteği olduğu da açık.
İnsanlığın doğasına aykırı olan en vahşet halleri bile sanal bir sunum ile ‘doğallaştırma’ kabul ettirme aracı haline de dönebilen, ilerleme olarak gösterilen ancak aslında insanın özüne, doğasına aykırı bir araç olarak sistemi elinde bulunduran güçlerin manipülatif bir aracı haline de dönebilme seçeneği olan sosyal medya gerçeği var. Attila İlhan’ın “Ayrılık da sevdaya dahil” mısrası misali artık muhaliflik de sisteme dahil.
Güzel ülkemize dönelim.
Anlı şanlı basınımızın yapması gerekeni yapıp canavarın ilk fotoğrafını çeken biri var. Üstelik bu canavarın da eski bir parçası. Evet tahmin ettiğiniz gibi bu isim “SP”. Filmde insanların sisteme aşırı güveni ya da iradelerini sisteme teslim etmeleri sonucu ‘canavarı yenme’ dert edilmiyor. Ya bizde! Emeğimizi sömüren, çocuklarımızın geleceğini çalan bir canavar var. Fotoğrafı hatta videosu çekiliyor. Varlığı ispatlanıyor ancak kimsede tık yok. Tek tık sosyal medyada bu ifşaatlar üzerinden yapılan paylaşımlara. Bizde güvenilebilecek bir sistem bile ortada yok.
Yaşar Kemal gençken Kadirli ilçesinde arzuhalcilik yaparmış. Köylünün biri devletten yardım almak için dilekçe yazdırmak ister. Yaşar Kemal dilekçeyi yazar sonra okur köylüye. O da ağam daha acıklı olsun der. Bu hal 3-4 kez tekrarlanır. Yazar namzeti olan Yaşar Kemal maharetini konuşturur. Son halini okuyunca köylü de kendini kaptırır, yazılanlara inanır. Gerçekle bağı kopar ve Yaşar Kemal’e dönüp der ki “Ağam ölmüşüz de habarımız yok!”
Güzelim ülkemizde geldiğimiz hal bu. Gerçekte bataklığa saplanmış haldeyiz. Bize gösterilen ise uzaya çıktığımız, şahlan