02.10.2023
Trafik kazası olduğu zaman insanımız hemen müdahale ediyor. Olayın heyecanı ile 112 aranması unutuluyor. Bu durumu nereden öğreniyoruz? 112 geç kaldığı iddiası ile yapılan şikayetler incelendiğinde 112’nin aslında geç kalmadığı geç arandığı görülmüş. Bu durumu çözmek adına ise ilk yardım eğitimlerinde insanlara “Kaza anında müdahaleye başlamadan önce ilk olarak birinin ismini sorun ve ismi ile hitap edip 112’yi aramasını söyleyin.” Herkes arar düşüncesi ile kimsenin esas müdahale ekibi olan 112’yi aramaması ilginç
İşte Cafer Panahi’nin son filmi “Ayı yok” biraz da bu anlattığım olaydaki gerçeğe parmak basıyor. Panahi malum ev hapsinde, film çekmesi İran’da yasaklanmış, ciddi baskılara uğrayan bir yönetmen. Bir tür gerilla yöntemi ile İran rejimine karşı politik bir sinema anlayışı ile savaşan bir yönetmen. Filmde Panahi kendi gerçekliği ile başrolü oynuyor. Rejim tarafından ev hapsine mahkum edilen bir yönetmenin, internetin iletişim imkanları ile İran’ın ücra bir köyünden, İstanbul’daki yardımcı yönetmeni aracılığı ile iletişim kurarak film çekme çabasını anlatıyor. Sinema yapısı gereği kurgusal bir sanat. İstanbul’da çekilen filmdeki karakterlerin ise gerçek hayatlarını film yapmaya çalışıyor üstat. Diğer tarafta ise Panahi bir yönetmen olarak gerçek hayatından bir kesit sunuyor. Hal böyle olunca film sinemanın-gerçek ile bütünleşmesine neden oluyor. Bir yönüyle de gerçek ile kurgu olanın bu kadar yakınlaşması insanda sinemanın gücünü yaşatırken, gerçek olanın ise yalan oluşu ve boşluğunu gösteriyor Panahi “Evet sinemamız güzel ancak gerçeğimiz acı” der gibi!
Zaten filmin İstanbul’da çekilen kısmının finalinde kadın oyuncu sevgilisinin pasaportunun olduğu ve onunla Avrupa’ya geleceği durumunun yalan olduğunu öğrenince yıkılıyor. Onca acı boşa mı çekildi? Ben kişisel kurtuluşum için mi o kadar acıyı çektim? Diyerek isyan ediyor. Ve film yarım kalıyor. Bu hali aslında İran’da yaşanan gerçekliği sinema ile aktarmada muhteşem bir son. Çünkü gerçek hayatta da İran’da yaşamların ve heveslerin yarım kalmışlığı söz konusu. Bu durum böylesi bir final dışında nasıl bu kadar güzel anlatılabilirdi ki? Hesabı, yapanlardan sorulmayan acılar ve kurtuluş sanılan ancak yine bedel ödemek zorunda kalınan sürgünler ve en nihayetinde her şeyi unutmak şartı ile belirsiz bir refah ve huzur iddiasındaki Avrupa’ya kaçış ile idealize edilen bir yaşam! Kalmanın da gitmenin de ağır bedelleri olan bir toplum İran. Kalan da giden de hep bir eksiklik ve başka türlü bir yaşam özlemi ile yüreği buruk yaşamak zorunda. Esasında zorlama ile ayakta durabilen ve gerçek ile bağı olmayan bir rejim yüzünden yaralanmış bir halkın entelektüelinin acı hayatını yansıtmış Panahi. İdealize edilenlerin bile bu yaralanmış ruhlara şifa olmayacağını anlatmış.
Panahi filmde kendisinin olduğu kısımda köyde çektiği fotoğraflarda tesadüfen kadrajına giren iki sevgili ile ilgili aşk hikayesi üzerinden sıradan halkın neden bu rejimi değiştirmek istemediğini de gösteriyor. Erkek olan taraf muhalif olduğu için üniversiteden atılmış. Köyünde bir kıza aşık olur. Kız da onu sever. Ancak mesele tam da bu noktada başlar. Çünkü kızın beşik kertmesi vardır. Diğer çocukta ailelerin arasındaki kan davası bitsin diye yapılan bu gelenekten kaynaklanan durumu kendinde hak görür. Olay dönüp dolaşıp işin ispatı noktasına dayanır. İspat ise tesadüfen çekilen fotoğraftadır. Panahi kendisine ilk başlarda saygılı davranan köylülerin bu kendi saçma gelenekleri yüzünden ortaya çıkan kaosları ve rejimin ona karşı yaptığı baskının halka hissettirilmesi ile bir anda istenmeyen ve baskıya maruz kalan insan konumuna düşer. Bu bağlamda rejim ile aydınlatılmamış(kapitalist üretim yapısının oturmadığı ve eğitim olarak) toplumun, rejim ile örtüştüğünü ve rejimin esas gücünün de buradan kaynaklandığını göstermekte.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen yine de bu basit ve bilinen gerçekleri defalarca ve farklı şekillerde anlatılmasının gerekliliğini de vurgulamakta. Bunu herkesin gerçeği bilmesine rağmen yine de illa ki bir fotoğraf ile kanıtlanması çabasında görüyoruz. Belki bu ülkede bazen dergimizde dahil hep aynı konuları işliyor gibi görünebilir ancak sorunlar oldukça o sorunların bir şekilde entelektüellerce yansıtılması filmdeki fotoğrafın gücü ile aynı etkiye sahiptir. Ve asla boşa bir çaba değildir! Sorunlar devam ettikçe onların fotoğrafını entelektüel bıkmadan çekmeye ve belgelemeye mecburdur. İlk başlarda anlattığım olay gibi. Birilerinin olayların sıcaklığına kapılmadan acil servisi araması gerekir!
Filmde köylülerin gelenek adı altında kurallarını korumak için insanları ayının varlığı ile korkutmasının saçmalığı ile İran gibi iktisadi kurallar ve sonrasında gelen eğitim ile oturmamış sistemi olan toplumlarda gerçek de yok aslında.