17.06.2019
Görmek, etkin ya da edilgen bir eylem olabilir. Bir arayışın sonundaysa etkin, önünüze konuluyorsa edilgen bir eylemdir. Özellikle günümüz dünyasında gerçekleri görmenin yolu etkin olan görme eylemiyle mümkün olabiliyor. Halbuki medya ve iltişim araçları inanılmaz derecede arttı! Ana akım medyaya güvenmiyorsanız, sosyal medya var. Ve bunların hepsi üç aşağı beş yukarı sizi edilgen hale getiren ve etkin olmanızı engelleyen şeyler. Sosyal medya bir devrim olarak nitelenmesine rağmen aslında ana akımın tüm zaaflarına sahip. Henüz yıpranmamış bir mecra olması da avantajı...
Herhangi bir meseleye bakarken ilk olarak olayın iktisadi yönüne bakmalıyız. Yani parayı takip etmeliyiz. Sosyal medyanın ana noktası tıklanma ve takip! Bunu ne sağlıyor? İnsanların sizi beğenmesi. Beğenilmenin arka plandaki en itici güç ne? İnsanlara istediğini vermek. Geçen yıl Boğaziçi Film Festivali'nde gösterilen ‘’İnsandan daha insan’’ belgeselindeki muhteşem tanımlama bu konuya harikulade bir örnek teşkil ediyor. Sizlerin internette yaptığı tüm eylemlerin (aramaların, beğenilerin, alış verişlerin ) matematiksel analizi yapılıyor. Yapay zekanın tanımlayıp ona göre reklam önermesiyle birlikte sizin istediklerinizi görmenizi sağlayan bir ‘’Alice Harikalar Dünyası’’ haline getiriyorlar interneti... Bu duruma muhteşem bir terim bulmuşlar: ‘’Çocuklaştırmak’’...
Bir “nevi” her ağladığında çocuğa istediğini vermek gibi. Aslında bir başka açıdan bakınca, sanal da olsa her istediğine ulaşan insanın, sahte tatmin duygusu yaşayarak gerçek dünyayı değiştirme çabasından vazgeçmesini ortaya çıkaran bir durum bu. Toplumsal normlardan dolayı çekindiğiniz gerçeği gizleme adına yaptığınız süper-ego hamlelerinden de sıyrıldığınız için sanal alem sizi çok iyi tanıyor.
Zaten belgeselde ‘’Eşcinsel olduğunuzu kendinize bile itiraf etmeden önce Google bilir” deniyor. Nereden biliyor? Aramalarınızdan ve satın almalarınızdan. Siz yalnız olduğunuzu sanıyorsunuz ama değilsiniz! Sizi bir şeyler satmak isteyen şirketlere veri sağlamak için takip eden muazzam bir yapay zeka var ve kişilik analizinizi yapıyor.
Sırf arka planda ürün reklamı yapabilsinler diye yüceltilen, ön plana çıkartılan Youtube ya da başka mecraların fenomenleri ya da kendini kahraman zanneden sahte kahramanlar da cabası.
Bu öne çıkarılan insanlar hep ürün pazarlamak için kullanılmıyor elbette. Bazen de algı yaratmak ve yönlendirmek amacı ile de kullanılıyor. Dizilerini benim de çok sevdiğim Gülse Birsel’in Kıbrıs’ta bir üniversitedeki konuşmasından dem vurayım mesela. ‘’Bir hayaliniz varsa bir an önce yapmaya başlayın’’ gibi bir laf etti. Sürekli bir şey istersen her şeyi başarırsın tarzında, ucuz Amerikan rüyası yorumlarında olduğu gibi. Halbuki Brian DePalma’nın ‘’Scarface’’ ya da yenilerden Sean Backer’ın ‘’Florida Project’’ filmlerinde olduğu gibi aslında sunulan, parlatılan Amerikan rüyasını biraz kazıyınca altından hep derin bir kabus çıkıyor. Peki buna rağmen neden “birey isterse her şeyi yapabilir” doğrultusunda söylemler yapılıyor? Çünkü suçlunun sistem olduğu gerçeğini örtbas etmek gerek! Onun yerine işin kolaycılığına kaçılıyor ve sistemi suçlamak yerine bireyi yüceltir gibi görünüp, bireyi aşağılamak ve suçlamak daha kolay. Başarısız olunca bahane hazır: kafan basmıyor!
Oysa fırsat eşitliği sorgulanmıyor, başarısızsan ya hayal kuramadın ya da çapsız birisin diyorlar. Çapsızsan da bu durumda olmayı hakediyorsun demektir. Sus ve sessizce kaderine razı ol deniyor!
Black Mirror dizisinin 5. Sezonu yayınlandı. Miley Cyrus’un oynadığı 3. bölüm çoğu eleştirmen tarafından beğenildi. Ünlü bir şarkıcı ve onu rol model olarak kabul eden yalnız bir ergenin hikayesini konu ediniyor. İşin ilginci tam yukarıda bahsettiğim gibi “bol bol hayal edin, yaparsınız” tarzında önerileri olan şarkıcının hayatına yakından bakılınca aslında hiç de özgür olmadığı ve teyzesi tarafından bir meta haline getirilip sömürüldüğü görülüyor. Bu haliyle aslında Gülse Birsel ya da Emin Çapa gibi bireyi suçlayanlara cevap verir gibi. Ancak finali Black Mirror’un da sahibi olan kapitalist dünyanın sesini duyuruyor. Şarkıcı kızımız artık ergenlerin hayalinizin peşinden koşun dünyasından çıkmıştır. Bu kez de underground mekanların asi kızı rolünü üstlenmiştir. Peki suçlu kimdir? İnsanları açgözlülüğe sürükleyen, nasıl kazanırsan kazan da çok kazan ve böylece seni ciddiye alalım diyen sistem mi? Hayır, suçlu teyzesi ve çevresidir. Sistem aynı şekilde devam eder. Yani bu haliyle muhalif görünen bir dizi bile sistem hakkında soru işaretleri oluşan insanların kafasında oluşan soru işaretlerini, bireyler hata yaptı diyerek aklamaktadır. Bunu yapmayan filmler var mıdır? Elbette gerçek anlamda kapitalist sistemi analiz edip, iğrençliğini, iğrenç bir şekilde gösteren Sırpsky filmi gibi. Sinema tarhinin bu en muhalif filmini başka bir yazıda analiz ederiz. Şimdilik ‘’Her şeyin biraz daha güzel olacağı’’ zamanlarda görüşmek üzere.