29.10.2024
Halkın iradesi nedir? Geçim başta olmak üzere somut dertlerini çözmek için kullanılan bir yöntem denebilir. İnsan sadece maddi gerçeklikler sınırlı değil, doğru ancak içinde bulunduğu somut gerçeklik ortadayken maddi gerçeklikte karşılığı olmayan hiçbir gerçekliğin yaşamda tutunması imkansız. Herhangi bir şey somut ya da soyut bir etki ile başlasa bile eyleme dönüşmesi yani görünür olması şart. Görünürlük bir sonuçtur ya da başka eylemler için bir başlangıç ancak her durumda bir etkidir. Tanrıya inanç ile başlar din ve bir ritüel ile görünür. Samimi, kendisi ile barışık biri görünür hale gelen eylemi sonrası diğer eylemlerini de bu doğrultuda yapar. Örneğin, Cuma namazlarını kaçırmayıp da kul hakkı yemez. Her şey ‘bir’ ile başlar ve çoğalır. Demokrasi de böyledir! 101. Yılını kutladığımız Cumhuriyetimizin de amacı ve esası budur. ‘Bireyin’ oluşumunu sağlamak. Gelin görün ki bunu başarabilmiş değiliz.
Kronikleşen sorunlarda ya bakış açınız yanlıştır ya da kararlılığınız. 40 yıllık etnik ayrımcılık esaslı mesele de aynısıdır. Bu konu ne bilimsel olarak ne de sanat açısından doğru düzgün gündem edilmemiştir.
Sık tekrar ettiğim bir söz var. Bu iktidarın en büyük günahı, karşıtlarını metodolojik olarak kendisine benzetmesi yani içini boşaltmasıdır. Maalesef lise müsamere öğrencisi tarzı ile ‘el yükselten’ bir siyaset anlayışı var. ‘Eşit vatandaşlık’ vaadiyle. Oysa zamanında kendisinin de yönetici olduğu anlayış; dokunulmazlığın kaldırılması için ‘Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz’ demişti. Yani yeni bir şey vaat etmeye gerek yok aslında olan uygulansa ‘el yükseltemeye de gerek yok!’
Bu toprakların pırıl pırıl gariban çocukları hayatının baharında toprağa düşerken, onlar üzerinden siyaset yapan aynı insanlar bugün aniden buna gerek yok diyorlar. Ölüm emrini de yaşama emrini de bu siyaset ağaları mı verecek? Nerede Cumhuriyet bireyi kavramı? Ağaların marabalarından mı ibaret bu toplum? Elbette değil ancak yaşadığımız demokrasi tam da bu olduğunu iddia ediyor!
“Trumbo” diye bir film var. McCarthy’cilik döneminde bir senaristin nasıl işsiz kaldığını, baskı altına alınıp dışlandığını anlatan. İktidar güç ve uygulama hakkı demektir. Yanlış da olsa uygular. Sonrasında bu yanlış bu filmde olduğu gibi değişik yönleri ile tartışılır ve toplumsal hafıza da olması gerektiği haliyle aşılmış olarak kaydedilir. Ki tekrar yaşanmasın, ders alınsın diye.
Bizim siyasetin çare üretmedeki beceriksizliği sanatımıza ve akademimize de sirayet etmiş konumda. Cumhuriyet bireyi yok, her yerde ağalar ve marabaları var.
Peki ne oldu da bir anda bu konuda en radikal siyasi hareket tersi yönde en radikal açıklamayı yaptı. 4 bin yıllık devlet aklı hikayelerini bir tarafa bırakırsak 2 film durumu net açıklıyor aslında. Biri Santiago Mitre’nin ‘Zirve’ filmi, diğeri de Costa Gavras’ın ‘Yetişkinler Odası’ filmi. Gavras’ın filminde ekonomik krizi Çipras döneminde aşmaya çalışan maliye bakanın, AB’nin sömürge misali talepleri karşısında sorumlu Alman bakan ile diyaloğu aydınlatıcıdır. Yunan bakan; ‘Ben siyasette yeniyim, düne kadar akademisyendim. Siz ise 40 yıldır siyasetin içindesiniz. Siz, benim yerimde olsanız bu belgeyi imzalar mıydınız?’ der. Alman bakan ise ‘ben vatan severim imzalamazdım,’ der ve ekler ‘ama siz imzalayacaksınız.’ ‘Ya imzalamazsam ne olur’ der Yunan bakan. Alman bakan ise sadece Çipras’ın ve maliye bakanın bildiği B planını açıklar. ‘Muhtemelen referanduma gidersiniz. Halk kabul ederse sorun çözülür’ der. Ya ‘etmezse’ der maliye bakanı. ‘O zaman sizi görevden alır Başbakan ve başka biri gelir imzalar’ der. Yunan bakan şaşkın bir şekilde ‘iyi de bu demokrasi değil ki’ der. Alman bakan ise ‘sizin gibi ülkeler için demokrasi bu kararlara halkı ikna etmekten ibaret’ minvalinde açıklama yapar.
Yanlış anlaşılmasın bir tane gencimizin bile hayatı her şeyden değerli elbette. Ancak kalıcı çözümler dayatmalarla gelmez! Geçici rahatlama için gelecek olan sıcak para iç ve dış bu kadar sömürücüsü olan bir toplumda ancak geri dönüşsüz hasarlar oluşturur. Sanatı, bilimi, siyaseti ile toplumsal uzlaşı sağlanmadan siyaset ve gücü olan ağaların emri ile çözüm olmaz. Fetullahçıların kandırdığı devlet aklı da bu kararı verecek kapasite ve samimiyete sahip mi emin değilim?
Bir dayatmaya maruz kalmanın nedeni esas gerçeğimiz. Hep söylediğim şey bunun nedeni. Bilim yok, endüstri yok. O zaman da her türlü dayatmaya mahkum olmaktan başka anı kurtaran çözümlerden öte bir şey düşünülemiyor.
Kaldı ki Atatürk ve arkadaşlarının en doğru rejimi getirmelerinin bile kıymeti bilinmedi. Çünkü doğru da emek ister.