13.05.2024
Dünya Bankası’nın son 20 yılda kamudan en çok ihale alan şirketler listesi var. Bayrakları asın! Çünkü zirvede bizden bir şirket var. İlk beşte üç, ilk onda ise beş şirketimiz var. Hemen de hepsi yerli ve milli! Allah razı olsun bu hayırsever şirketlerimizden. Bazısı İlahiyat fakültelerine bina yapıyorlar, bazısı milli takımlarımıza sponsor oluyorlar, saymakla bitmez hayırları, köşem bu mübareklerin hayırlarını anlatmaya yetmez!
Bunlar ve başka mübarekler, Suriye’de konutlar, Iraklı dostlarımızın petrol ticaretine yardım etmek hatta basına yansıyan iddialara göre Libyalı, Afrikalı pek çok Müslüman kardeşimizin işlerine de yardım ediyorlar. Ülkemizi o kadar yükseltmişler ki bir Türk açgözlülük ve nankörlük yapıp yabancı bir site üzerinden Antalya’da ülkemizin itibarını arşa çıkaran bu mübareklerin otellerinin birinde, bir İngiliz gibi konaklamak istemiş. Yazık ya ne kadar acı. Nankörlüğe bakar mısınız? Bu mübarekler sayesinde refah toplumu olan ülkemizde, elin gariban İngiliz’ine acıyıp da günlük 120 avroluk ucuza konaklamadan da yararlanmak istemiş. İşte Türk ve Müslüman olmanın şuuruna varamamış bir insan bu! Hani nerede bizim misafirperverliğimiz, elaleme rezil olduk yine ya.
74 yaşında ancak kuantumcularımız ve psikologlarımız sayesinde hala dinç ve paraya ihtiyacı olmadığı halde üretmekten, çalışmaktan geri durmayan bir öğretmenimiz, ülkemize döviz kazandıran bir başka misafirimiz hatta yurttaşımız olan bir muhacirun kardeşimizin anneciği ile bir tartışma sırasında
Arapça konuşmasına itiraz eden bu öğretmenimizi uyarmak isterken şeytanın doldurduğu silahla kazara öğretmenimizi öldürmüş. Hemen muhacirun düşmanları şeytana uymuş ve bu bir başka mübarek kardeşimizi linç etmeye kalkmışlar. Allah affetsin ne diyeyim ki!
Allah’tan ülkede duyarlı, olgun bir muhalefet var. Ana muhalefet liderimiz, öyle halkın teveccühü ile kazandıkları belediyelerde aşırılığa kaçan başkanları uyarmış. Arapça tabelaların kaldırılmasına karşı çıkmış. Hem de mevcut iktidarın da ötesine geçen bir bilgelik ve mübareklikle. Demiş ki ‘Halk incinir, Arapça Kuran dili.’ Muhteşem bir bilgece açıklama!
Eski Türkiye’de Cemal Kutay bir programda şöyle bir şey demişti. ‘Yemen’de savaşan Türk askeri, bir hayvan kesilirken okunan sözlerde ağlamaya başlar, komutan, askerin neden ağladığını sorar? O da -Komutanım Kuran okunuyor- ondan der. Komutan da evladım bu Kuran ayeti değil ki sadece kesimle ilgili bir konuşma der.’ Şimdilerde Arap ülkelerinden bile daha fazla Arap milliyetçiliği bizde emin olun. Allah’a şükür ki bu konuda da birinciliği kimseye bırakmadık! Üstelik buna Cumhuriyeti kuran partinin lideri de yardım ediyor. Ah fesli bilge keşke yaşasaydın da bu mübarek anlara sen de tanıklık etseydin!
Ancak bu olayla birlikte diyebiliriz ki ana muhalefet gelecek dönem kesin iktidar olacaktır. Çünkü mevcut iktidara dayatılan tüm ‘iktidar olma şartlarına sahip.’
Bu arada geçenlerde tesadüfen, meclis grup toplantısına denk geldim. Eğitim müfredatı tartışmasında okul aile birliklerinin de dahil edilmesi gibi ultra demokratik fikirlere sahip bir ana muhalefet var. Beni de ciddiye alırlar mı bilmiyorum ama benim de naçizane birkaç fikrim var.
Birincisi başta Ömer Seyfettin olmak üzere tüm faşist yazarları müfredattan çıkarmamız gerek. Örneğin bunun bir hikayesi var. Balkan savaşı sırasında bir Türk subayı, her gün geçtiği yolda bir Bulgar kızı görür, aşık olur kıza. Bizim şimdiki mübareklerimiz misali, kendi insanımız hariç herkesi severiz biz. O da her gördüğünde subaya ‘naş naş Çarigrad naş’ diye seslenir. Sonra bizim subay aşkına kavuşamadan İstanbul’a döner. Ancak aşkı ve aşkının o güzel sözleri aklından asla çıkmaz. Bulgarca bilen birine sorar sözlerin anlamını. Subay: ‘Bizim olacak İstanbul’ anlamına geldiğini öğrendiğinde ise yıkılır!
İroni bir tarafa geldiğimiz nokta gerçekten de bu subay misalidir. Necip Fazıl kötü gördüğü Cumhuriyet kazanımlarını, İslam karşıtı olarak yorumlama çiğliği ile ‘öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya’ diyordu. Gelinen noktada kamu ihalesi ile zenginleşenlerin otellerinde bir Türk, İngiliz’den daha fazla ödemek zorunda kalıyor. Söylediklerimi milliyetçilik çiğliği ile söylemiyorum. Ancak Arap ya da İngiliz’i de biz savunmayalım yahu! İngilizler, zengin bir toplum olmasına rağmen gelen mültecileri Ruanda’ya gönderirken, bizim ekonomik gerçeklerimiz ortadayken bu durumu tartışmamak asıl faşizmdir. Çünkü faşizm neyi konuşamayacağımızı değil ne konuşacağımızın da dayatılmasıdır.
Savaşları başkaları çıkaracak, savaşın karını başkaları alacak ancak sorunları ile sadece biz uğraşacağız! Zaten gelenler de memnun değil, hepsinin hayali Avrupa’ya kaçmak! Peki kim memnun bu durumdan? Hayırsever şirketlerin ve esnafın günü kurtaran ucuz emek sömürüsü dışında!
Artık yaraya pansumanlarla kurtarılacak bir durum yok. Şapkamızı önümüze koyup kalıcı çözümler üretmeliyiz. Bunun için de gerekli bedelleri göze almalıyız. Sorunlar; olduğu gibi görülmeli, nedenleri bulunmalı ve gerekli çözümler için planlamalar yapılmalı. Yoksa o alınmasın, bu alınmasınla yanlış olan şeyi normalleştirmekle belki iktidar olunur ancak iktidar edilecek bir ülke kalmaz!