24.06.2019
Sinemada Yunan yeni dalgası aile ya da bir birey gibi küçük bir kesitten yola çıkarak toplumsal genellemelere ulaşma eğilimindedir. Bizde bir ara gündemin en ön sıralarını işgal eden Palu ailesi misali bir aileyi ele alıp bundan tüm Türkiye böyle demek gibi bir bakış açıları var. Diğer taraftan da bizdeki Mevlana’nın başına gelen durum gibi özünden ve derinliğinden uzaklaştırılarak popüler kültür için tamamen bir egzotik tat haline getirilen Yunan Mitolojisinden az çok kaynaklanma durumu var. Her ikisini de başarılı bulmam. Lanthimos’un ‘’Köpek Dişi’’ filmini kısmen bunların dışında tutarsak genel hatları ile dediklerim geçerlidir.
İşte bu Yunan yeni dalgasından Babis Makridis’in ‘’Zavallı’’ adlı filmi yakında vizyona girecek. Bu film de bahsettiğim zaafları içermekte. Filmde karısı bir kaza geçirip yoğun bakımda yatan ana karakterimizin hayatını takip etmekteyiz. Bu karakter bu trajedi yüzünden etrafındaki insanlardan (komşusu, arkadaşları, kuru yıkamacı vs) merhamet ve acınma duygusu elde etmekte ve durum onu tatmin etmekte. İlerleyen sahnelerde eşi iyileşince köpeğini denizin ortasına bırakarak aynı mağduriyet ve acınma duygusunu elde etmeye çalışır. Finalde de mağduriyet duyguları tükenince kendi gerçeği ile yüzleşir. Hoş bu yüzleşme de kendisini aşmak yerine bu halinin oluşumuna neden olduğunu düşündüğü babasına ve diğerlerine yönelen bir şiddet şeklinde ortaya çıkar.
Ülkemizdeki siyasi gruplarda da benzer bir durum söz konusu. Muhafazakarlar 28 şubat döneminde, Kemalist olduklarını iddia eden ordu desteğine sahip iktidar tarafından gerçekten mağdur edildi. Sonrasında AKP geldi. Kuru ile yaşı birbirine katarak Ergenekon denen süreçte kendilerine Kemalist diyen bu insanlar mağdur edildi. Bu Fetullahçı hukuk ve polis erkinin desteği ile yapıldı. Kısa süre sonra 17-25 Aralık süreci ile başlayan Fetullahçıların devlete hakim olma isteği, 15 Temmuz’da bir girişim ile son buldu. Ergenekon’da Kemalist diye kendini tarif edenlere reva gördükleri bu kez kendi başlarına geldi. Ve son olarak 31 mart ve 23 Haziran seçimleri ile de muhafazakar iktidar için final sahnesi başladı. Üstelik bir anda %22’leri bulup iktidar olan br dönem sonra da ekonomik kriz ile %2’lere düşen DSP misali bir son söz konusu. Çünkü ülkemizde çöküşler uzun sürmez! 28 Şubatın YÖK Başkanı Kemal Gürüz ile Fetullahçı dönemin ÖSYM başkanın polis tarafından tutuklanma ve sonra serbest bırakılma sahnelerini düşünün. Tüm bunlar bence Türkiye’deki tüm siyasi gruplara şu mesajı vermekte ‘’Devletin sahibi olunmaz sadece geçici bir süre yönetimine ve yönelimine karar verebilirsiniz, devleti ele geçirmeye çalışırsanız kaybedersiniz. Çünkü devlet herkesin ve kalıcı, koltuklar ise geçicidir.’’
Tüm siyasi gruplar az ya da çok, doğrudan ya da dolaylı olarak olsa bile Andy Warhol’un sözünü uyarlarsak ‘’15 dakikalığına da olsa iktidar oldu.’’ Maalesef insani olarak bu toprakların pek çok evladı bu süreçlerde zarar görmüş olsa da en azından gerçek anlamda bir ülke olma yolunda önemli adımların atılmasına neden oldu bu acılar. Artık iktidar ile kirlenmeyen grup kalmadı. Mağdur olup iktidara gelince diğerlerini mağdur etme, intikam alma çabalarının beyhudeliği görüldü.
Ülkenin iki ana sorunu olan Laiklik ve Kürt meselesi bu süreçlerin ve kapitalist sistemin iyice oturması ile İÇSELLEŞTİRİLMİŞ bir şekilde çözülmeye yoluna girdi. 15 Temmuz sonrası muhafazakar bir iktidar döneminde, eski AKM binasının üzerine asılan dev Atatürk posteri ve üzerinde yazan ‘’Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’’ yazısı bunun kanıtlarındandır.
Son 17 yılda her seçim mağlubiyeti sonrası moda olan ve ülkenin seküler kesimlerince tekrarlanan İsveç’e mi yerleşsek? Ya da bu halk hakkediyor geyiklerinin aynısını şimdilerde muhafazakarlar yapmakta. Anlayacağınız saçma ve duygusal tepkilerimiz bile aynı. Çünkü biz bize benzeriz. Zaman Zavallı filminin finali misali suçu başklarında arama zamanı değil. Yanlışı ortaya koyup, kendi fikir çevremizle ve toplumun diğer kesimleri ile yüzleşmek ve uzlaşarak birlikte yaşamak devridir. Ne de olsa başka Türkiye yok!