15.01.2018
Holywood’u en iyi tanımlayacak kelimelerden biri, reklamcılıktır. TDK’u sözlüğünde ki tanımı ile ‘’Bir şeyi halka tanıtmak, beğendirmek ve böylelikle sürümünü sağlamak için denenen her türlü yol’’. Yani hedefi halk. Ancak konu edindiği şeyi olduğu gibi değil, sürümünü sağlamak için, olduğundan farklı şekilde de olsa sunmak. Düşündürmek değil! Bir amaç uğruna yönlendirmek!
İşte 2 yıl önce, en iyi özgün senaryo dalında oscar ödülü alan Josh Singer’in de senaryo ekibinde yer aldığı ve en iyi film ödülünü de alan Spotlight’a benzer yeni bir gazetecilik filmi The Post bugün üzerinde duracağımız film. İşe yaradığını görünce yine Josh Singer’in dahil olduğu bir senaryoyu bu kez Holywood’un simge değerleri olan yönetmen Stefan Spielberg, oyuncular Tom Hanks ve Meryl Streep ile denemişler. Bir tür Trump’ın baskıcı iktidarı döneminde karşılığı olacağını bilerek yapılmış bir film.
Filmin en başarılı yönü kuşkusuz temposu ve bu tempoya katkı sağlayan müziği ve başarılı oyunculukları. Sanki bir basketbol maçındaymışız ve bizim takımımız 2 sayı geride ve son 1 saniye kalmış, üçlük atışı ile kazanmışız gibi bir tempo ve zafer havası var. Ancak gerçekler öyle mi? 20 yıl boyunca Vietnam savaşını gerçek yüzü ile görmeyen, görmezden gelen başarısız basının, vatan sever bir devlet görevlisinin sızdırdığı belgeler sonucunda, tüm günahlarını ve hatalarını bir anda silip kahraman olarak kutsanması ve aklanması üzerine kurulmuş. Film de 20 yıl boyunca olan basının başarısızlığı, sadece gazete sahiplerinin devleti yönetenlerle dost ilişkisi kurmasına bağlanmış ki bu çok çok ucuz bir bahane. Kaç tane gazete var. Hadi biri yakın ilişki kurdu, ikisi kurdu. Hepsi mi iktidarlarla bütünleşmişti, diye sorarlar adama? Ayrıca bir tane vicdan sahibi devlet görevlisi çıkıp da, gazetecilerin araştırarak bulması gereken belgeleri basına servis etmese, Vietnam’da ki insanların başına bombalar yağmaya devam edecek,onlar açısından ve asıl önem verdikleri şey olan Amerikan askerleri de ölmeye devam edecekti öyle mi? Zaten filmin meselesi gazetecilik değil bence. Yani bir şeyleri araştırıp ortaya çıkarmak değil. Çıkan ve görmezden gelinemeyecek belgeleri yayınlanmasına cesaret edip edememeleri! Ki zaten daha önce New York Times basmış bu haberi ancak yayın yasağı getirilmiş. Yani bunların yapacağı sadece elde olanı yayınlamak. Kahramanlık bu! 20 yıl boyunca ölen onlarca insanın vebali üzerinde olan Amerikan basının, olayları araştırıp gerçekleri ortaya çıkarmama rezaletini, ortaya çıkan ve görmezden gelinemeyecek hale gelen gerçekleri, lütuf edip yayınlaması ile kahramanlaştırılması hikayesi!
Ve filmde gördüğümüz en önemli şeylerden biri, parayı verenler ve onların etkileri olayı. Aslında çalışan gazeteciler, gazetenin sermayedarlarının memuru gibiler. Ve asıl olan halkın faydası değil, şirketin kar getirisi. Asıl olan ölen, yok olan insanlar değil, rakamlar! Üstelik Holywood’un simgelerinden- kaç oscar adaylığı ve ödülü var, saymakla bitmez(!)- Meryl Streep’in Trump karşıtı duruşunun da rüzgarı ile yine en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi özgün senaryo, en iyi erkek oyuncu vs vs dallarında adaylığı kesin gibi. Zaten asıl olan da ödüller, gerçekler kimin umurunda. Bu haliyle Holywood aslında sanatı istismar etmektedir. Gerçeklerin görülmesini istediği kadarını göstermektedir ki bunun ahlaki tarafı yoktur. Kısmi gerçek, yalandan da kötüdür. Yalan bir şekilde aydınlanma zorunluluğu gösterir. Kısmi gerçeği göstermek ise, bütün olan gerçeği gömüp üzerine beton dökmek gibidir. Şüpheyi de zorlaştırır.
Ve yine Holywood’un en sevdiği şeylerden biri olan ‘’Günah keçisi’’ yaratma yada ‘’Şeytan yaratma’’ gibi yöntemler kullanılmış. Filmde dikkat ederseniz, Nixon’ın sadece telefonda konuşması, o da camdan ve arkası dönükken gösterilir. Ve eski savunma bakanı- ki Amerika için saldırı bakanı demek anlamına gelir bu kavram- McNamara’da aklanmakta ve gazete patronu arkadaşına, bu önceki başkanlara benzemez dikkatli olun diye söyletilmekte. Kapitalist bir sistemin en kutsal değeri olan KONTROL kavramının dışına çıkmış bir dinin kafiri gibi gösterilmekte Nixon. Gerçek de ise bu mümkün değil. Benim sürekli söylediğim bir şey vardır. Yazıları takip edenler bilir. Sistemlerde, üstelik en üst seviye de yöneticilik yapan insanların suçu asla bireysel değildir. Toplumsal payı yüzde 90 ise bireysel payı yüzde 10’dur. Ancak toplumun sistemini eleştirmek yerine, tüm toplumu suçlamak yerine bir kişiyi feda etmek, günah keçisi ilan etmek en kolayı olduğundan tarihte hep bu yapılır. Örneğin, Hitler tek suçludur, o dönem Alman halkı melektir gibi. Halbu ki ‘’Yalanlar Labirenti’’ filmini izleyin, bu konuda nadir namuslu filmlerden biridir. O filmi izlediğiniz de görürsünüz ki, Hitler sadece uygulayıcıdır, toplumun kararının uygulayıcısıdır. Hukukta bile en büyük cezayı azmettirici alır. Üstelik bu film gibi arka planda sistemi aklayıp, ön planda tüm suçu Nixon’a yıkmayan namuslu Amerika’lılar da var. Örneğin Oliver Stone! Amerika’nın Gizli Tarihi Belgeselinde Nixon dönemini anlatırken der ki ‘’ Evet pek çok eylem oldu vesaire ancak Nixon 2. kez seçildi. Çünkü savaşın Amerika’ya getirisi daha fazlaydı!! ‘’. Peki Nixon neden gönderildi. Çünkü, Amerikan sistemi alacağını aldı ve artık karlı olmayan ve pek çok insanın ölümüne neden olan Vietnam’dan çıkması gerekti. Fatura da sisteme değil, Nixon’a kesildi.
Film daha etkili olabilmesi için yapılan bir başka manevra da, feminist süslemeler. Tek özelliği kocasının karısı, babasının kızı olan birinin, suçlularla, sorumlularla can ciğer kuzu sarması hallerinden sonra, onların harcanacağını gördüğünde, kendisinin de yanmaması için yangından uzak durmaya çalışmasını bir irade olarak gösterme çabası. Ki zavallı bir anlatım dili. Spotlight’da da rahip tacizleri ile ilgili belgeler gazetenin genel yayın yönetmenine gelmiş ancak yayınlamamıştı. Gaztenin başına bir Yahudi gelince,- en azından Hristiyan oto sansüründen uzak birisi- haber yapılmıştı. Ve suçlu olan genel yayın yönetmeni kahraman olmuştu. Arada onca yıl tacize uğrayan çocuklarda, arada kaynamıştı. Ne kahramanlık ama!
Sonuç olarak Holywood cephesinde değişen bir şey yok! Reziller yine kahraman! Ve vebalin hepsi bir günah keçisine yüklenmekte, film biterken o 20 yıl boyunca ölen insanlar da bu edilgen ve utanç verici basından kahraman çıkarılıp, Amerika’nın kurucu başkanına yapılan basın özgürlüğüne ait sözlerine gönderme ile sistem kutsanmakta. Ölen öldüğü ile kalıyor. Öldürenler ve sorumlular değil vicdan azabı, bir de kahraman ilan ediliyorlar. Ne ala Holywood dünyası…